Gazze'de ateşkesin sağlanması, hepimiz için umudun kıvılcımı olmuştur. Siyonist saldırganlığın bir an için bile bir çocuğun, bir bebeğin katledilmesini engellenecek olması elbette önemsizleştirilemez. Ancak biliyoruz ki; zulmün kalıcı olarak engellenebilmesi, bağımsız Filistin devletinin kurulmasıyla mümkündür.
Zulüm son iki yılın yaşananı değildir. 19.yüzyılın sonundan itibaren göz koyulan Filistin topraklarının, sömürgeci emperyalist güçler tarafından 20. yüzyılın başında (1917 Balfour deklarasyonu) Siyonist işgalle karşı karşıya kalmasının yolunu açmıştır.
Mayıs 1948'de işgali resmileştirme adımlarıyla zulüm başlamış, Filistin köy ve kasabaları baskınlara maruz kalmış, Siyonist saldırganlıkla katledilenlerden geriye kalanlar yerinden yurdundan edilmiş, kimisi de kendi topraklarında adına "mülteci" denilerek, "mülteci kamplarına" sürülmüştür. Ne onlar "mülteci" ne yaşama tutunmaya çalıştıkları yerler "mülteci kampı" olamaz. Onlar o toprakların asli sahipleridir. Zulme uğrayanlardır.
Onların ellerinden gasp edilen topraklarına, evlerine konanlar da "yerleşimciler", "Yahudi yerleşimleri" olarak nitelendirilemez. Onlar işgalcilerdir.
İsrail'in bulunduğu yeri gösteren sınırlar ve topraklar, İsrail devletinin haritasını oluşturamaz. O harita, Filistin'in haritasıdır. İsrail için haritada gösterilecek sınırlar, ancak Filistin topraklarında işgalci İsrail'in işgal ettiği yerler, sınırlar olarak gösterilebilir.
7 Ekim'de başlayan; sömürgeci emperyalizmin işgalci Siyonizm'in, yeni bir zulüm saldırısıdır, durdurulamayan gözü dönmüşlüğün soykırımıdır.
Şimdilerde ateşkes sürecinin devamında yapılmak istenen, Filistin direnişinin tamamen yok edilmesi, Filistin'in büsbütün haritadan silinmesidir. O yüzden HAMAS hedeftir. Silahsız bırakılmış Filistin, kolu kanadı kırılmış Filistin'dir ki, o da Filistin'in tarih sahnesinden silinmesidir.