Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu ve Gazze özel oturumu nedeniyle yüreğimiz ve zihnimiz BM'deydi. Bir kez daha umudun peşindeydik. Dünya güvenliğini ve barışını sağlamakla görevli kılınmış bu nedenle de küresel çatı niteliğindeki BM'den insanlık adına sonuç alabilecek büyük bir hamlenin arayışındaydık. Biliyorduk bu arayışın, bu beklentinin nafile olacağını. Ancak insanlıktan umut kesilmez diyerek, yine de vicdanlara bel bağladık. Kör iyimserlik yapmanın da hakikati zedelemeye yol açacağın da bilincindeydik.
Tüm bu çabamız, beklentimiz, arayışımız Gazze'de, Filistin'de yüzyılın en hunharca, en kahpece işlenen katliamına, soykırımına karşı koyabilmek içindi.
193 üyeli BM'nin çatısı altındaki 157 üye ülke, Filistin'i tanıma kararı almıştı ve bu bile başlıbaşına öncekilere kıyasla, zulme karşı bir umudun işaretiydi. Biliyorduk ki, özellikle ABD müttefiki, NATO üyesi, Avrupa Birliği (AB) üyesi Batı ülkelerinin bu tanıma kararları, büyük ölçüde ülkelerinin vicdanı çoraklaşmamış, zihni tutsak edilememiş kitlelerinin zulme karşı ayağa kalkmalarının, Filistin için, Gazze için dayanışmayı dalga dalga yaymalarının sonucuydu. Bu ülkelerin gecikmiş de olsa bu kararlarından zulme karşı güçlü bir cephenin oluşmasını istedik.
BM kürsüsünden insanlığın savunulmasının en gür, en güçlü seslenişini her konuşanda aradık. Yine o ses, o sesleniş Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldi. Gazze için, Filistin için yürekleri dağlayan görsellerle sadece genel kurul salonuna ve oradakilere değil, yeryüzünün tüm halklarına zulmün ne olduğunu, soykırımın nelere yol açtığını, katillerin, vahşetin kimler tarafından yapıldığını buna karşı nelerin yapılması gerektiğini en gür, en güçlü şekilde ortaya koydu. Konuşmasında yeryüzünün, insanlığın tüm sorunlarına el attı, çözümler sundu. Küresel liderliğin nasıl olması gerektiğinin en etkili örneğini yansıttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM konuşmaları her zaman çok etkili olmuştur. BM kürsüsünde yıllar önce söylediği; "dünya beşten büyüktür" sözü, şiara dönüşmüştür. Ancak bu defaki konuşmasını zirveye taşıyan, kendisinden önce konuşan ABD Başkanı Donald Trump'ın konuşmasıydı. O konuşma ki, insanlığın bir kez daha içine düştüğü buhranı büyüten konuşmaydı. İçeriksiz, bol böbürlenmeli, yüreğin çalışmadığı, zihnin merhametten uzak durduğu bir konuşmaydı. Bir tek kelime Gazze'de soykırıma uğrayan halka dair, katledilen çocuklara, bebeklere dair söylenmedi. Çoğu çocuk 100 bin insanın katledildiği, silahla yok edemediklerini de açlıkla hunharca öldürdükleri Gazze'de tek derdinin Hamas'ın elindeki 20 İsrailli rehine olduğunu herhangi bir utanç duygusu hissetmeden ortaya koydu. O konuşma BM'nin nasıl işlevsiz kılındığının, Gazze'de insanlığın asıl kimler eliyle katledildiğinin, 21.yüzyılda soykırımın asıl kimler tarafından gerçekleştirildiğini, adaletin, vicdanın kimlerden uzak olduğunu bir kez daha ispatladı. Ve o konuşma küresel liderliğin, para, silah gücüyle değil, asıl mazlumların yoldaşı olmakla, zulme ve zalimlere karşı mazlumların koruyucusu olmakla, hakkın, hukukun, adaletin sarsılmaz savunucusu, uygulayıcısı, önderi olmakla mümkün olduğunu bir kez daha ama bu defa en net bir biçimde ortaya koydu.