Terörsüz Türkiye, bölge için ne anlam ifade ediyor
Terörsüz Türkiye süreci, Cumhuriyet tarihinin en önemli süreçlerinden biri. Geçtiğimiz hafta bu kritik sürecin en kritik aşaması olan 3. Aşaması çerçevesinde önemli gelişmeler oldu. 3. Aşama PKK'nın feshi ve silah bırakmasını kapsayan aşama. Bu aşama aslında PKK'nın fesih kararı aldığı kongresini gerçekleştirmesi ile birlikte başlamıştı. Fakat, elbette silahlı devlet dışı aktörler için fesih kararı siyasi iradelerini gösteren en önemli karar olsa da silah bırakmak bu siyasi iradenin devamlılığını gösteren en kritik adım. Daha da önemlisi, Terörsüz Türkiye süreci, aslında çok hızlı ilerleyen bir süreç. Bölgesel konjonktürün uygunluğu, Ankara'daki siyasi iradenin gücü ve yerli-milli bir süreçle karşı karşıya olmamız açısından daha önce bu çatışma çerçevesinde tecrübe ettiğimiz süreçlerden aslında farklı bir süreçle karşı karşıyayız. Yine de hepimizin hatırladığı dönemlerle karşılaştırdığımızda çok hızlı ve bileşenleri açısından güven veren bir sürecin devam ettiğini söyleyebiliyoruz. Bu noktada da çok kritik bir evredeyiz. Zira bu sürecin 5. ve son Aşaması, toplumsal bütünleşmenin sağlanması güven inşası üzerine oturuyor, dolayısıyla PKK'nın feshi ve silahların bırakılması kararına PKK'nin farklı unsurlarının uyuyor olduğunun kamuoyu tarafından görülmesi, yani üçüncü aşamanın kazasız-belasız gerçekleşmesi çok çok önemli. Durumun hassas olduğu taraflarca bilindiğinden ve sürecin fazla uzatılmaması gerektiğinin altı çizildiğinden 11 Temmuz'da düzenlenen sembolik silah bırakma ve imha eylemi öncesinde Öcalan'ın İmralı'dan yayınladığı video kaydı, hem Öcalan'ın daha önce kaleme aldığı mektubun ana hatlarının altını çiziyordu, hem Türkiye'deki siyasi iradenin tarihi bir devinim gerçekleştirme gücü olduğuna inandığını söylüyordu, hem de KCK unsurlarını bu sürecin gereklerini hemen yerine getirmeye davet ediyordu.
BÖLÜCÜ FİKRİN YENİLİŞİ
11 Temmuz'da gerçekleşen tören, pek çok açıdan sembolik bir tören ve taşıdığı sembolizm önemini artırıyor. Konunun uzmanları farklı açılardan törenin gerçekleştiği yerin Kürt milliyetçiliği, Türk-Kürt ilişkileri ve PKK'nın silahlı eylemlerinin ortaya çıkışı için ne anlam ifade ettiğini açıklayıp durdular. Bu açıklamaların hepsi başlı başına önemli zira hikâye PKK'nın silah bırakmasıyla, kendini feshiyle ve silahlı mücadeleyi sona erdirmesiyle bitiyor. Öte yandan törene PKK içerisinde Öcalan'ın mektubuna direniş gösteren şahin kanattan katılımların sağlanması, hatta önce onlara silah bıraktırılması son derece manidar. Unutulmamalı, Öcalan'ın mektubu ve videosu, basit bir silah bırakma, barış süreci çağrısı değildi. Öcalan, PKK'nin ve Kürtlerin ayrılıkçı/bölücü/kendi ulus devletlerini kurma mücadelesinin artık bir anlamı kalmadığını söyledi. Bu hususun son derece mühim olduğunu düşünüyorum. Öcalan, bu açıklamaları yaparken elbette bölgesel ve küresel mücadele koşullarında artık Türkiye'den ayrılma fikrinin artık bir anlam ifade etmediğini söylüyor. Ki şurası bir gerçek bugünün mücadelelerinde ve siyasi/jeopolitik konjonktüründe PKK gibi devlet dışı silahlı örgütlerin birilerin vekili olarak yaptıkları savaşın taşeron olarak suni teneffüsle yaşama ve yok olma dışında bir getirisi olması mümkün değil. Ama, bölgesel ve konjonktürel faktörlerin yanında- ki o faktörlerin bir kısmının oluşmasında Türkiye anahtar önemdeki aktörlerden biriydi- Türkiye'nin verdiği terörle mücadelenin başarısını da yadsımamak gerek.
Yaklaşık 50 yıl terörle mücadele için çok uzun bir süre, Türkiye bu süre içerisinde çok farklı taktikler ve stratejiler denedi. Taktiklerin doğruluğu, yanlışlığı, haklılığı, haksızlığı tartışılabilir ama bu süreç içerisinde Türkiye doğru taktik, doğru adım, haklı savaş konusunda çok şey öğrendi ve PKK ile mücadeleyi bütünleşik ve akılcı bir mücadele haline getirdi. Bu mücadelenin en önemli üç unsuru, bugünkü süreçte de varlığı gösteriyor: İstihbaratı derinlik, toplumu kaybetmemek- topluma güvenmenin siyasetin özü olduğunun hep hatırlanması ve yerli-milli toplumsal dinamizmi lokomotif hale getirmek. Dolayısıyla, 50 yıl önce farklı bir mücadele söylemi ile ortaya çıkan PKK'nın toplumuna ve bölge toplumlarına yabancılaşmadan davasını savunmasının da bir yolu kalmamıştı. Bu noktada Türkiye'nin tamamen milli gücüyle, toplumun farklı bileşenlerinin tarihi-sosyolojik bilinciyle "Türkiye'nin bölünmesi fikrini" yendiğini söyleyebiliriz; Öcalan aslında bunu söylüyor çünkü. Silahlı mücadele ile sınır güvenliğini sağlayan bir aktördü Türkiye, ama Türkiye'nin temsil ettiği siyasi varoluşa karşıt, - güçlü-güçsüz tartışmasına hiç girmeden söylüyorum- rakip bir fikri, bölgesel rakip bir siyasi alternatif fikrini yenmesi çok büyük bir başarı hikayesi. PKK'nın mücadelesi içerisinde var olmuş, kimlik-statü-güç kazanmış, bu alternatifin hikayesini beslemiş-ondan beslenmiş unsurların Öcalan'ın çağrısına uyması bu nedenle güç görünüyordu. Bu yüzden Devlet Bahçeli'nin başlattığı sürece Öcalan olumlu yanıt verince, şüpheciler, İmralı'nın Avrupa dışında dinlenmeyeceğini söylemişlerdi. 11 Temmuz'da Süleymaniye'de gerçekleşen tören, silahını yakanlar arasında bulunan sertlik yanlıları- ki Öcalan'ın mektubunu açıktan da eleştirmişlerdi- süreçte İmralı'nın çağrısının bölgede etkili olduğunu, dinlendiğini gösteriyor.
BÖLGESEL KONJONKTÜR NE DİYOR
Türkiye-Erbil ve Türkiye-Merkezi Irak hükümeti arasındaki ilişkiler, MİT ve TSK'nın sınır ötesi hareketliği Kandil'i zaten son derece sıkıştırmıştı. Kandil ve YPG/PYD'nin her zaman aynı sayfada buluşamadığı da bir gerçekti. Bu ayrışmaların tek sebebi iç rekabet değil. Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonların açtığı alan 2025'e geldiğimizde Suriye'nin geleceğini değiştirdi. İsrail-İran kapışması, sadece İran'ı sınırlandırmadı, Lübnan'ın geleceğini değiştirdi. Suriye-Lübnan hattı, kısmen zayıf ama çok önemli bir denge hattı olarak Arap jeopolitiği içerisinde yeniden yükselmiş durumda. Bu denge hattının içerisini doldurmak merkezi Suriye ve merkezi Lübnan'ı güçlendirmek demek. Tom Barrack'ın son ayda yaptığı diplomatik ziyaretler, çaldığı kapılar bu hattı işler hale getirmeye çalışıyor. Bugün, bu yazı kaleme alınırken Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Suriye Devlet Başkanı Şara Bakü'de görüşüyordu. Muhtemelen, İsrail-Suriye ilişkilerinin normalleşmesi gündeme gelmiştir- doğal olarak burada normalleşmeyi Suriye, Tel Aviv'in sınırlanması olarak da görüyor- ama bunun dışında Azerbaycan-Türkiye-Suriye gaz ticareti konusunun gündeme geldiği basına yansıdı. Birkaç gün önce BAE'de Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları görüşerek kalıcı barış için doğrudan diyalog kararı almıştı. Kafkasya barışı konusu ne zaman açılsa Zengezur konusu da açılır. Sözün özü Ankara, Güney Kafkasya-Türkiye-Irak-Suriye-Lübnan-Körfez/Katar hattında ticari-siyasi bir ulusötesi hat oluşturmaya uğraşıyor. Bu hat, şimdilik, Trump yönetiminin çok işine gelen bir hat, İran ve İsrail'in pazarlık gücünü de sınırlayan bir hat- nitekim gelişmelerden her iki aktörün de çok memnun olmadığını tahmin edebiliriz. Bu hattın nüveleri görünmeye başladığından itibaren bir yanda Kandil ve YPG'nin aynı sayfa üzerinde buluşması zorlaşmıştı, diğer yanda Süleymaniye'nin hareket serbestliği kısıtlanmıştı. 11 Temmuz töreninin Süleymaniye'de gerçekleşmesi bu anlamda önemli elbette. Türkiye'nin Süleymaniye'ye ulaşabildiği hem operatif kabiliyetinden hem de hava sahasını kapatmasının yarattığı ekonomik, siyasi etkiden anlaşılabiliyordu. Süleymaniye'nin Türkiye-KYB ilişkilerini dönüştürecek bir alana ihtiyacı vardı. İran'ın zayıflaması ve rejimin kendi varlık mücadelesine (ve tabi İsrail ve ABD ile olan mücadelesine) odaklanması, Kandil, Erbil, Bağdat'ın Terörsüz Türkiye sürecini desteklemesi (ki Bağdat'ın PKK'ya karşı adım atmak konusunda Ankara ile son dönemde mutabık olduğunu da hatırlıyoruz) Süleymaniye'ye Ankara merkezli stratejilere yönelmek için bir şans sunuyor.