ŞİÖ üyeleri, ortakları, gözlemci ülkeleri ve davetliler 2025 Zirvesi için Çin'in ev sahipliğinde yeniden bir araya geliyor. Birkaç ay önce ABD'nin İran'a yönelik saldırılarının gölgesinde düşük profilli seyreden BRICS zirvesinin aksine bu seferki ŞİÖ fotoğrafı kalabalık ve güçlü profilli bir liderler zirvesi tadında.
RUSYA-ÇİN NEYE KARŞI
Zirve'den iki gün sonra Çin'in başkentinde II. Dünya Savaşı'nda kazanılmış zaferin büyük yıldönümü kutlamaları var ve Rusya devlet başkanının bu kutlamalara bizzat katılacağı söyleniyor. Dolayısıyla havada II. Dünya Savaşı'na yönelik benzetmeler de uçuşuyor. Ukrayna-Rusya savaşı her iki tarafın da birbirini faşizm ile suçladığı bir savaş, ama Çin'in Ukrayna tutumu bilindiğinden, Putin Tianjin'e uçmadan önce yaptığı konuşmayı ideolojik değil rasyonel temellere oturtuyor. Suçlanan da Ukrayna'dan ziyade Avrupalı ülkeler. Putin'e göre Avrupalılar aynı 1930'larda Japonların militarizmi gibi bir silahlanma yarışı başlatıyorlar. Japonya'nın ve Japon militarizminin talihinin nasıl döndüğü ortadayken, Avrupalılar tarihten hiç mi ders almıyor diye sordu Putin. Böylece de bir taşla iki kuş vurdu. Zira daha bir gün önce Rusya ve Çin ayrı ayrı Japonya'nın gelecek ay ABD ile birlikte yapacağı askeri tatbikat bünyesinde bölgeye orta menzilli Tayfun füzeleri konuşlandırmasından ne kadar rahatsız olduklarını açıklamışlardı. Hem Rusya hem de Çin geçmişi yad ederken, bugün Japonya'nın militarizme kaydığı endişesini dillendiriyorlar. Çin, ezelden beri bu tür gemi savar olarak kullanılabilecek sistemlerin bölgeye konuşlandırılmasına karşı. Oysa hem Japonya hem de Filipinler ABD'den satın alabilecekleri ve ABD kuvvetleriyle koordineli çalışabilecekleri bu tür sistemlere giderek daha fazla ilgi gösteriyorlar. ABD, Trump yönetimi altında QUAD (Hint-Pasifik Dörtlüsü) gibi çok taraflı oluşumlara, kendi çeperinde bile olsa soğuk bakıyor ama söz konusu Çin'e karşı stratejik duruş belirlemek, Çin'in ticaret ve teknolojik gelişimini kısıtlamak ve bölgedeki aktörlere silah satmak olunca iddialı hatta saldırgan politikaları elinden bırakmıyor. Dolayısıyla Zirve öncesi, sırası ve sonrasında Çin ve Rusya'nın bölgesel konularda silahlanma yarışının müsebbibi olarak ortak adresi (Batı ve Batı müttefiklerini) suçlamaları, teknoloji, ekonomi ve ticaret konusunda birbirlerini destekleyeceklerini göstermeleri önemli.
Tüm bu gösteri, tahmin edebileceğimiz gibi bir tür yumuşak dengeleme gösterisi. Bu gösteride de iki kavram ön plana çıkıyor. Bu iki kavramın hem Çinli yetkililer tarafından Tianjin Zirvesi öncesinde kullanıldığını görüyoruz, hem de ŞİÖ'nin temellerinde- özellikle genişleme olduğundan beri- var olduğu düşünülen değerlere bir atıf yapılması söz konusu. Kavramlar, çok taraflılık ve Küresel Güney. Bu iki kavram yumuşak dengeleme araçları olarak ortaya konuyor zira baştan itibaren dengelenmeye çalışılan ABD'nin tek taraflı güç kullanımı ve küresel düzenin sahibiymiş gibi hareket etmesi. Çin, ŞİÖ gündemini oluştururken BM'in etkinliğine tekrar kavuşması gerekliliğini bu doğrultuda ifade ediyor. Trump yönetimi, Filistin başkanlığına vize vermeyi ve Filistinlilerin Eylül'deki BM Genel Kuruluna katılımını- böylelikle- reddederken ŞİÖ'nin BM özelinde etkinlik ve aktörlük arayışında bulunması, BM Genel Sekreteri ile bu doğrultuda iş birliği yapması elbette önemli. Çin ve Rusya, ŞİÖ'nün iki büyük güç ortağı olarak küresel düzenin oturduğu ilkelerin ABD'nin başı çektiği korumacı milliyetçiliğe karşı korunması gerektiğini vurguluyorlar. Bu özellikle Çin için savunulabilir bir konum, çünkü şu ana kadar sistemde diş gösterdiyse, havladıysa bile kendi egemenlik alanı dışında stratejik düzey bir saldırganlık göstermedi. Bu nedenle de Xi, Zirve öncesi Çin'in küresel düzendeki en tahmin edilebilir, davranışları tutarlı aktör olduğunu söyleyiverdi.
KÜRESEL GÜNEY'E VURGU, HİNDİSTAN'A SEVGİ
Küresel Güney'e vurgu, bu nedenle yapılıyor. ŞİÖ, düne kadar BRICS gibi ama BRICS'den daha somut güvenlik iş birliğine odaklı bir aktördü. Bu sene BRICS'in genelde sahiplendiği Küresel Güney vurgusunu ele almış görünüyor. Burada Çin'in tercihlerinin de etkisi var. Zira Çin'e göre Küresel Güney'in kalbi tam kazanılmadan gerçek bir dengeleme yapmak mümkün değil. Beijing oyunu güvenli oynamayı ve sabretmeyi seviyor. Trump Yönetimi Savunma Bakanlığının adını Savaş Bakanlığı olarak değiştirmeyi düşünürken (çünkü diye açıklıyor Trump; Savunma Bakanlığı adı kulaklara çok savunmacı geliyor, biz saldırı da yapacağız diye ekliyor) Çin'den Küresel Güney'de bin çiçek açar şarkısı duyuluyor. Çin, sabretmeye dayalı stratejisini (-ki zamanında buna güzel Konfüçyüs-etkili isimler vermişlerdi) birkaç nedenle pratikte tutuyor: İlk neden küresel düzenle ilgili gerçek bir sorununun olmaması. Düzeni değiştirmeyi göze alan, arzulayan ABD gibi oyunu güç kullanma aceleciliğine o nedenle dayandırmıyor. Ayrıca, Çin'de küresel düzeni bozma pratiğinin yani ABD bombalarının önünde durma kabiliyeti bugün için var olmayabilir de. Her ne kadar ABD, Çin'e yakın zamanda eşit rakibi olacakmış gibi davransa da Beijing'in henüz stratejik dengenin gerçek ortağı olmadığını biliyoruz. Bu durumda Beijing, rakibin hata yapmasını (tabi eğer yaparsa), gücünün sınırlarını aşmasını (tabi aşarsa) ya da büyük maliyetler altında ezilmesini bekliyor. Teknolojik savaş çok ciddi maliyetler içeren bir savaş ve Çin'in elinde -kıymetli maddenler gibi, enerji teknolojileri gibi- bir-iki avantajlı alan var. Bu noktada Küresel Güney'i konsolide etmek çok işine yarar. Fakat Küresel Güney dediğimiz hem gerçek hem de siyasi açıdan kurgu alanı konsolide etmek kolay değil. Küresel Güney, davranış kalıpları bakımından akışkan ve değişken aktörlerin alanı. Çoğu aktörün rejim güvenliği sorunu da var. Hem teknolojiye hem paraya hem pazara hem de statüye ihtiyaç duyuyorlar yani gönüllerini sürekli bir evlilik vaadi üzerinden kazanmak zor.
Çin, Ağustos 2025'de bu çerçevede kendi adına diplomatik bir zafer tablosu çıkartacağı bir fırsat yakaladığını düşünüyor. Bunun sebepleri var: İlk sebep Trump'ın gümrük savaşlarının Küresel Güney'i kalbinden vurması. Şu ana kadar Trump ile müzakere edip anlaşanlar da var ancak tüm anlaşmalar limboda seyrediyor. Bir yandan anlaşmaları yok sayıp, ofansif bir strateji belirlemesi için Trump'ın o gün bir şeye kızması, adete başının ağrıması yeterli bir sebep haline gelmiş durumda. Diğer yandan ABD içi Trump ile muhalif kuvvetler arasındaki mücadele bitmiş değil. ABD mahkemeleri- örneğin- Trump'ın ek vergi kararlarını iptal eden kararlar alıyorlar. Kısaca Trump'ın sürekli bir baş ağrısı var, herkese tanıdığı müzakere/teslim olma süresi bu baş ağrısına göre kısalıp uzanıyor. Bu belirsizlikte AB'nin yelkenleri suya indirdiğini Küresel Güney görüyor. Dolayısıyla huzursuz, güvence arayıp duruyor. İkinci sebep, Küresel Güney'in bir söylem ve eylem alanı olarak ortaya çıkmasında etkili olan Hindistan'ın Çin'le ilişkilerini sıcak hale getirmesi. Bir süredir Çin-Hindistan normalleşmesi – her şeye rağmen, sınır sorununa, Pakistan'a verilen desteğe, Modi ile Trump'ın yakınlığına ve Hindistan'ın Çin'in yol kuşaklarına alternatif projelerin göbeğinde olmasına- rağmen sürüyordu ama bugünkü sıcaklığın başka sebepleri var. En önemli sebep, Hindistan'ın Trump'ın cezalandırma mekanizmasına direnen bir aktör olarak ortaya çıkması. Hatırlanacaktır, Trump Rusya ile petrol ticareti nedeniyle Hindistan'a toplamda yüzde 50'yi bulan ek gümrük vergileri getirdi. Bu ceza, hem Rusya'yı masaya oturup Ukrayna Savaşı'nı bitirmeye ikna etme yolunda küçük bir adım, hem de Rusya ile çok ciddi ticaret hacmi bulunan Çin'e yönelik bir korkutma eylemi. Bu arada Trump, şu ana kadar başarıyla ABD, Rusya, BRICS arasında mekik dokuyan ve Küresel Güney ülkelerine örnek olan Hindistan'a akışkanlığını durdur diyor. Hindistan'a karşı yapılan bu hamlelerin jeopolitik olarak son derece ciddi olduğunu varsayabiliriz. Benzer bir baskı ile karşı karşıya kalan Avrupalıların Rusya korkusunu bahane ederek çok da savaşmadan teslim olduğunu da hatırlatalım. Yeni Delhi ise şimdilik direnme azminde görünüyor. Bu azmi sadece ifade etmekle kalmadılar, Modi geçen sene katılmadığı ŞİÖ toplantısına davul-zurna eşliğinde katılmaya karar verdi. Direnç kabiliyetinin en az askeri-ekonomik doğrudan güç kadar önemli olduğunu göstermek istiyor ŞİÖ ortakları.