Trump'ın Venezüella hava sahasının kapandığı ile ilgili paylaştığı alaycı sosyal medya mesajı, başta Venezüella olmak üzere pek çok yerde komik bulunmadı. Uzun bir süredir Venezüella'ya askeri müdahale olabileceği dile getiriliyor. Bu arada sadece olasılıklarla ilgili bir beklentiden bahsetmiyoruz, Trump yönetimi Venezüella çevresinde son on yılların en büyük askeri güç gösterisini donanma, hava gücü ve kara unsurları ile sergiliyor. Eski Amerikan başkanlarının deyimi ile "küçük harikulade bir savaş" olasılığını bu kadar açık bir şekilde göstermek, bunun için para ve insan kaynağı ayırmak, bir süredir çok önceleri Roosevelt'in "önleyici kontrol" olarak açıkladığı şeyi narko-terörizm üzerinden meşrulaştırmak pek hayra vesile olmasa gerek. Trump yönetiminin pek çok sebeple bir yerlerde bir gün gerçekleşecek "Venezüella sorunu çözümüne" sembolik bir önem addettiği görünüyor.
YENİ BATI YARIMKÜRE DÜZENİ YA DA DONROE DÜZENİ
Trump'a göre Venezüella anlaşılan Batı Yarımküre'ye yeni bir düzen getirmenin ilk adımı olacak. Batı Yarımküre Kuzey, Güney ve Orta Amerika'yı anlatmak için kullanılan jeopolitik bir tanımlama. Coğrafi bir tanımlama olmaktan çok jeopolitik bir tanımlama, zira bu alanlar arasında üretim, mal-kaynak, ucuz insan gücü ve kritik önemdeki zenginlikler arasında doğal ve nispeten maliyetsiz bir pazar olduğunu ima ediyor. Ama bu pazarın siyasi bir entegrasyondan ziyade ABD'nin doğrudan ve dolaylı kontrolü altında tam işlevine kavuştuğunu da iddia ediyor. Yani ABD'nin merkez olduğu, isterse yumuşak ve meşru, isterse sert ve meşruiyeti tartışmalı yollarla bu pazara, pazarın toplumsal kuvvetlerine, tarihine, diline ve bilgisine hükmettiği bir harita çiziliyor. Tabi bu haritada ABD endüstrileşmesi çevresinde kırmızı kalemle hakimiyet alanı olarak belirlenen bu pazar, hep söylerim, direnişin damarlarda hissedildiği bir pazar da. Direniş, bir hayalet gibi -yine- Roosevelt'in zihnindeki eski imparatorluklar gibi kolonyalizme dayanmayan "iyi yürekli" kapitalist emperyalistinin kurmuş olduğu evin içine süzülüyor, kimi zaman bir adalet (canavarlığa karşı canavarlık), kimi zaman bir şer, kimi zaman da kurban edilen haklılığın hüznünün hikayesi olarak yaşıyor. Orta ve Güney Amerika boşuna büyülü gerçekliğin evi olmamıştır.
ABD için durum ilk bakışta gayet basit. Birazdan bahsedeceğimiz, Monroe Doktrininin tüm biçimleri jeopolitik ve endüstriyelleşme adına kontrol ve hakimiyeti yüceltiyor. Dolayısıyla büyülü gerçeklik de neymiş. Direnenler ölür, öldürülür ya da yeniden vaftiz edilerek pazara dahil edilir. Ama Amerika, ABD'nin bu büyülü gerçekliğe karşı "muhteşem küçük savaş" kuramına, sopanın kafaya inmesine dayanan büyük stratejisi karşısında yekpare bir tepki vermiyor/veremiyor. ABD, bir yanda Küba, Nikaragua, Venezüella gibi pragmatizmden mücadeleye kayabilecek aktörlerin olduğunun farkında. Öte yandan ABD eylemlerinin meşruiyetini doğal olarak sorgulamak zorunda olan, ama savaş mavaş istemeyen küçük ve ABD ekonomisine göbekten bağlı olanlar var (Şili, Bolivya, Uruguay, Peru gibi). Savaş istemeyen, eleştiri yapan ama bu mikro güçlerden daha kuvvetli, en azından uluslararası koalisyon ve gündem oluşturma gücüne sahip olanlar var. Başta Trump ile ilişkileri çok nane-limon olan, Meksika, Brezilya, Kolombiya. Ve tabi ki ABD yeniden endüstrileşmesinin getireceği yeni düzeni sabırsızlıkla bekleyen, diğer ülkeler tarafından bir nevi hainlikle suçlananlar var: Arjantin gibi. Bu parçalı yapının- ki farklı dış politika yönelimi de sergiliyorlar- ABD tarafından ABD'nin yeni düzeni altında hizalanmaya ikna edilmesi kolay değil. Bu yüzden Venezüella'nın geleceği (Rusya ve Çin tarafından terkedilip terkedilmeyeceği sorusunun cevabı da dahil) ABD açısından örnek bir sınama oluşturuyor. Sonuç, her yerde küçük muhteşem bir savaş verme zorunluluğuna girmeden düzenin Batı Yarımkürede tesisi. Monroe Doktrininin ilk sınama alanının Panama olması gibi Venezüella da Trump'ın tekrar gündeme getirdiği yepyeni Monroe Doktrinin (kimilerinin söylediği şekliyle Donroe Doktrininin) sınama alanı olacak. Taşlar bunun için döşeniyor.
Karayip'te, Venezüella ve Kolombiya karasularında bir süredir bu yüzden tekneler sorgusuz sualsiz batırılıyor; Trump, başkanlık yetkilerini kullanarak uyuşturucu kaçakçılarına karşı savaş ilan edip, savaşın sınır ötesinde (Meksika, Venezüella ve Kolombiya'da) olacağını söylüyor. Porto Rico eşi benzeri görülmemiş bir yığınağa sahne oluyor, askeri tesisler, izleme-istihbarat vb güçlendiriliyor. Trump, hepimizin hatırlayacağı üzere yemin töreninde McKinley'den atıf yapmıştı, ABD'nin toprakları en son ne zaman genişledi diye sorarak. Amerikan kamuoyu, böylece hem yurtsever olan (savunmacı), hem de yurtsever olmayan savaş seçeneklerine hazırlandı. Maduro ve Maduro'nun uyguladığı Chavezci stratejilerin 2025'de meşruiyeti Venezüella'nın hareket kabiliyeti dahilinde değerlendirildiğinde çok parlak da değil. Batı Avrupalılar zaten ırkçı bir popülist muhalefet liderine Nobel Barış ödülü vererek Trump'ın Donroe doktrinini desteklemiş görünüyorlar.
WASHINGTON KADAR MIAMİ DE ETKİLİ
Bu nedenle de Maduro yönetiminin tüm çabalarına rağmen -ki Trump'ın çok sevdiği ve benimsediği bir yöntemdir- iş adamlığı- alışveriş üzerinden caydırıcılık sağlanmasının ABD için yeterli olduğu bir formül üzerinde henüz uzlaşılamadı. Maduro "savaşma seviş" tadında sloganlarla dans ediyor, Venezüella sokaklarını turluyor, Venezüella'nın işgal aracılığıyla kontrol edilmek için çok büyük ve çok kalabalık olduğunu göstermeye çalışıyor. Belki Kaliforniya ahalisi için bu tablo yeterlidir ama Donroe doktrini sadece Washington'da değil Florida da (daha özelleştirelim Miami de) yazılıyor. Rubio, yeni Donroe'nun Trump kadar sembol ismi. Tabi ki diz çökmeye, ya da ABD kazançlı göstermeye itirazı olmayanlarla iş bağlıyor. Küba, Venezüella ve Brezilya muhalifleriyle, diasporaları ile konuşuyor. Bir zamanlar Monroe doktrini tren yayları, limanlar ve kanallar üzerinden yükseliyordu. Bugün Donroe doktrini (-limanlar hala önemli) daha muğlak arz zinciri hattından ve arz zincirini bir arada tutan şirketlerinin yönetim kurullarından geçiyor. Bir de bütün bu kurulları, Washington ve Florida'yı aynı hatta birbiriyle temasta tutan emekli askerler, diplomatlar, uydular ve uyduların sahibi teknoloji şirketleri var. Miami'de egzotik kuşların kafeslerde kanaat çırptığı otel restoranlarında istakoz ya da kocaman biftekler yenilerek, puro tüttürülerek, üzerinde küçük pembe çiçeklerin yüzdüğü tropik kokteyler mideye indirilerek para ve işgal konuşuluyor. Ve sonrasında Kaliforniya'da olduğu gibi hippi hissiyatına kapılıp, uçmaktan bahsetmiyorsun. Alnına haç çizip Tanrı'nın ABD için çizdiği özel yazgıdan dem vuruyorsun. Bu eski ABD ama aynı zamanda yeni ABD. Çünkü Trump Kuzey-Güney arz zincirini kontrol ederek ABD endüstrisine ve teknolojik üstünlüğüne yeniden can vermeyi düşünüyor. Daha önce bu köşede bahsetmiştim, Trump'ın seçilmesinden hemen önce Miami'de sokaktaki haleti ruhiyeyi gözlemleme fırsatım olmuştu. Sokaktaki insan Trump'ı bir kurtarıcı gibi bekliyordu. Miami otellerinde hangi milyonların döndüğü, karşılıklı bağımlılığın arz zinciri kontrolüne nasıl evrildiği sokaktaki insanın düşündüğü bir şey değildi. Bana South Pointe Park'daki gün batımının güzelliğini anlatıp, Trump geldiğinde daha güzel evlerde yaşamayı hayal ettiklerini söylüyorlardı. Gerçekten de South Pointe Park'daki manzara enfestir. Aşağıya doğru güneşi takip edersen Küba ordadır, Kolombiya ordadır, Venezüella ordadır.

18