El- Feşir'in düşüşü: Sudan krizinde değişen bir şey var mı

Bu platformda arada bir Sudan'da sürmekte olan iç savaş ve kriz üzerine yazı yazmamız gerekiyor. Maalesef bu güzel, zengin ve güçlü olma potansiyeline sahip ülkenin istikrara kavuştuğunu yazmak nasip olmadı. Kuzey Darfur'un başkenti El Feşir'in düşmesi Sudan'a uluslararası ve bölgesel toplumu dikkatinin yeniden dönmesine neden oldu. El Feşir, Sudan Silahlı Kuvvetlerinin (SSK) kontrolünde Hızlı Destek Kuvvetlerinin (HDK) kontrolündeki bölgede direnen önemli bir kentti. SSK'nın kentten çekilmesi çok beklenmiyordu- ama gerçekleşti ki bugünlerde Sudan Ordusu'ndan yapılan açıklamalara bakarsanız Ordu'nun ilk hedefinin kentin geri alınması olduğunu da anlarsınız- zira El Feşir lojistik açıdan kritik önemde bir noktada bulunuyordu. Sudan Savaşı yabancı müdahaleye çok açık, yabancı savaşçıların özellikle HDK yanında savaştığı bir savaş. Ordu ve HDK dışında ayrıca bu itiş kakışta tükenmemek için örgütlenen ve mümkün olduğunca silahlanan kabileler var. Dolayısıyla asimetrik mücadelelerin en önemli caydırıcı gücü korku, sahada çok rahat bir şekilde hasat ediliyor. Yabancı, genellikle komşu ülkelerden gelen, radikal milis güçler ve yabancı savaşçılar HDK'nin kimi zaman katıldığı kimi zaman göz yumduğu katliam ve savaş suçlarını serbestçe işliyor. Korkunun kitleler arasında yayılması için tabi ki katliamların bir kısmı kameralara, uydu takibine yakalanacak şekilde oluyor. El Feşir ilk katliam değil, Sudan'da çok sivil öldü. Ama El Feşir'in düşmesi, katliamın gerçekleşmesi ve onca yapılan katliamdan sonra bunun uluslararası ilgiye mazhar olması, ayrıca HDK'nin Bara'yı ele geçirip, Omdurman'a yani Hartum'a yaklaşması neden şimdi Sudan savaşı alevlendi sorusunun sorulmasına neden oldu.

BİLDİK HİKÂYE

Sudan'da savaş ve arabuluculuğun kendine özgü bir doğası var. Savaş, elbette sadece iki güçlü adamın, Ordu ve isyancı milis güçlerinin liderinin kapışması değil. Sudan savaşı Sudan'ın komşularının bulaştığı bir savaş. Her bir komşunun kendi öznel çıkarları var bu savaşta HDK veya Orduyu desteklemek konusunda. Sınırlar güya kapalı ve kontrol altında ama her nasıl oluyorsa HDK'ya silah, mühimmat, para ve asker geliyor. HDK de nasıl yapıyorsa altını belli başlı bazı ülkelerin kasalarına, bankalarına gönderebiliyor. Kabaca Mısır ve Eritre haricinde hemen hemen herkes yani- Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Libya, Güney Sudan, Somali, Uganda ve Etiyopya HDK'ya destek veriyorlar. Kiminin kabilesel bağları var HDK'nın lider figürleri ile, kimi Sudan'ın altın, petrol, tahıl ve limanları üzerinde merkezi bir otoritenin olmasını yani Sudan'ın güçlü bir komşu olmasını istemiyor. Ayrıca bu aktörlerin hepsi kendi bölgesel mücadelelerinde çatışma iklimine boğazına kadar batmış olan aktörler. Çoğu görünür, görünmez vekalet savaşı ya da vekalet mücadelesi alanlarına dönüşmüş durumda. Kısaca Sudan'ın geleceği (daha da bölünmüş bir Sudan mı olacak; çatışmada birbirini kesen gruplar arasında kan ve kin içerisinde tükenen bir Sudan mı olacak; yoksa merkezi otoritenin sınır ve toprakları kontrol etmesi mümkün mü olacak, öyle ise hangi merkezi otorite sorusunun cevabı) özelde tüm bu saydığımız ülkelerin içinde bulunduğu çatışmaları, güçler dengesi hesaplarını etkileyecek- hem bu ülkeler hem de bu ülkelerde vekillerini destekleyen güçler üzerinden. O nedenle Sudan'daki çatışmadan sadece arabulucular söyledi diye kimse elini çekmiyor. Nitekim 2023'den bugüne kurulan – genelde dörtlü müzakere masalarından pek bir sonuç alınmadı. İnisiyatif alıp, bastıran aktörler değişiyor. Dün Riyad ABD'nin desteklediği bir barış ve ateşkesi taraflara sunuyordu, bugün Mısır yine ABD'nin desteklediği bir barış ve ateşkes planını taraflara kabul ettirmek istiyor.

EL-FEŞİR DÜŞERKEN/DÜŞTÜKTEN SONRA MÜZAKERE MASASI

Aslında, El Feşir düşerken müzakereler sürüyordu. Geçtiğimiz yıldan beri Ordu Sudan'da bazı önemli noktaları kontrol altına almayı başarmıştı, bu nedenle Burhan'ın tercihinin HDK'ya taviz vermemek olduğunu biliyorduk. Rusya'nın Ukrayna savaşı nedeniyle her yerdeki varlığı belirli sınırlılıklara uğradı, Libya'daki siyasi çatışma eskisi gibi değil. Hafter güçleri artık Ankara ile temas kurmak istiyor. Libya'da Mısır ve Türkiye eskisi gibi çatışmıyor. Hem Afrika Boynuzundaki dengeler hem Gazze Savaşı nedeniyle Ankara ve Kahire'nin arasındaki koordinasyon arttı. Diğer yandan HDK'nın bir numaralı hamisi gibi görünen, temel silah ve teçhizat sağlayıcısı, yabancı asker finansörü BAE de Gazze Savaşının yarattığı atmosferde sahne önünde İsrail ile ilişkisine belli sınırlamalar getirmek durumunda kaldı. İsrail-Güney Sudan ilişkisi, İsrail'in BAE'nin Sudan'daki duruşuna verdiği destek elbette sürüyor ama bunun bu şekilde zikredilmesi BAE'nin Ortadoğu-Gazze hattında manevra yapmasını zorlaştırabilir. Nitekim Gazze sahasında Katar, Mısır ve Türkiye etkilerini artırabilirler, bu el yükseltmeyi de ABD nezdinde yapabilirler. BAE-Türkiye arasındaki ilişki de eskisi gibi değil. Rekabet edilse dahi arada düşmanca bir rekabet olduğu izlenimi yaratmamaya özen gösteriyor taraflar. Ayrıca ABD'deki Trump Yönetimi Sudan dosyasının, tıpkı Gazze dosyası gibi kapanmasını ve Amerika'nın müttefikleri arasında bir kapışmaya zemin hazırlamamasını istiyor görünüyor. Tüm bunları göz önüne alan, sahada da elini zayıf görmeyen Burhan, müzakere masasında ateşkesi reddetmişti. Sudan'ı iyi bilenler diyorlar ki, Ordu, konjonktürün kendisinden yana olduğunu görerek HDK sorununu tamamen bitirmeyi arzuladı, o nedenle de müzakere masasında esnek davranmadı. Zaten El Feşir'in düşmesinden sonra HDK'nın ateşkesi kabul ettiğini ama Ordu'nun etmediğini gördük. HDK, pek çok vekalet savaşının, farklı patronların odağı; ayrıca bir milis güç olduğundan yabancı savaşçılarla içli dışlı ve son derece acımasız. Dolayısıyla Sudan'da bıraktığı izler kolay silinebilir izler değil, anlaşılsa dahi anlaşmanın geleceği bu çok aktörlü doğa nedeniyle istikrarsızlaştırmaya açık olacak. Bu nedenle Ordu'nun kararı anlaşılabilir. Deniyor ki HDK, aslında El Feşir ve Bara hamlelerini hala yeterince destek aldığını, savaşı sürdürecek, en azından Sudan'da yeni bir bölünme ihtimalini hatırlatacak gücünün olduğunu göstererek Burhan'ı müzakere masasında kalmaya ikna etmek istedi. Yani El Feşir ve Bara hamleleri HDK adına kazançlı müzakereyi zorlamak için yapılan bir taktikti. Bu taktiği mümkün kılanın BAE ve BAE'nin kurduğu Somali-Çad-Uganda-Libya-Sudan HDK networkü olduğu anlaşılıyor. Peki BAE ne mesaj vermek istedi: Yaşasın küçük Sparta mı

KÜÇÜK SPARTA SUDAN'DA KAPANA SIKIŞIR MI

Mesajın "küçük Sparta" olmakla bir ilgisi var elbette. Bu -kimi zaman- Abu Dabi'nin de gururla taşıdığı tanımlama iki şeyi ifade ediyor: 1)- BAE, küçük bir aktör olabilir ama bu onu sınır ötesinde iddialı politikalar izlemekten alıkoymaz. Tabi, bu iddialılık yumurta-civciv döngüsü gibi bir döngü ortaya çıkartıyor. İddialı olup, istikrarsızlık üretmekten, böyle bir ünden korkmayan küçük güç, kasasında harcayacak çok parası olduğunu gösterdiğinde; yanında yöresinde ilginç destekler bulabiliyor. Kimi zaman Rusya, kimi zaman ABD, kimi zaman İsrail. BAE kasalarının kendi amaçları için boşalmasını zevkle seyrediyorlar. Bu kasalar muhalifleri, ayrılıkçıları, radikal suç unsurlarını, savaş baronlarını ve oradan buradan -her türlü savaştan- kopuk gelenleri besliyor. Bu arada BAE, istikrar ürettiğini, radikalizmle savaştığını, Müslüman Kardeşlerin alanını daralttığını filan iddia ediyor. Uluslararası toplumun kafası karışıkken- ki çoğu zaman karışıktır- kimi istikrarlaştırıcı kim istikrarsızlaştırıcı dumura uğruyor. Dumura uğradığında genelde küçük aktörden değil o aktörün karşısında olanlardan korkuyor. Bu arada küçük aktör silahlanıyor, ortak üretim veya tüm üretimi satın alma üzerinden stratejik özerklikten filan bahsediyor. Yani elinde silahları ve dronları da oluyor. Bu kısır döngü sürüp giderken vekalet harbi yürütülen sahanın- burada Sudan- altını ve değerli mineralleri BAE bankalarında sıcak paraya dönüşüyor. Bu tür bir sıcak para Körfez dahil kimsenin elinde kolay kolay yok. Ortadoğu/Körfez'in ATM'si olarak hem Körfez içerisinde hem rakipler karşısında hem de ABD nezdinde böylece BAE, ben de etkiliyim deme hakkına sahip oluyor. 2)- Gerçekten de BAE, Ortadoğu-Afrika hattında bir etkiye sahip. Ne zaman bir istikrar planı önerilse, arkadan karşıt argümanlar geliştirerek bu planları yormayı da başarıyor. Fakat BAE, savaş ve çatışmaları sahada kazanamıyor. Dolayısıyla kazancı değil kaybı, kendi kazancı rasyonel oldukça, fonlayan bir patron görünümünde. Jeopolitik mücadelede bu önemli bir şey ama çatışmayı esas bitirici hamlenin kazanmak olduğunu bilenler, sürüncemeler artık bitsin dosyalan kapansın diyenler, BAE'nin desteğini yeterli görmeyebilir.