Doha saldırısı sonrası Doha zirvesi: Bölgeyi ne bekliyor

Bu yazı kaleme alınırken, Ortadoğu liderleri ve temsilcileri Doha'da Katar'ın çağrısı ile bir araya geliyorlardı. İKÖ ve Arap Birliği'nin üyeleri çeşitli kademelerde temsil edilecek. İran cumhurbaşkanı ve Pakistan başbakanı bekleniyor, Türkiye'yi de Hakan Fidan temsil edecek. Katar'ın Doha saldırılarına cevabın bölgeden kollektif olarak gelmesi yönünde bir çağrısı olduğu biliniyor. Ayrıca, İsrail Katar'a gelinceye kadar farklı Arap uluslarının egemenliğine güç yoluyla tecavüzde bulunduğundan, tüm bölge ülkelerine karşı saldırgan ve tehditkâr duruşunu devam ettirdiğinden Katar'ın öncelikle Körfez sonra tüm bölge üzerinden arayışı bir tür dengeleme arayışı. Doha toplantısı öncesi Lübnan'da yayın yapan Al-Akbar gazetesi Mısır'ın çeşitli başkentleri arayarak bir Müslüman/Arap kolektif savunma örgütü kurulması önerisi yaptığı için zirve daha heyecanlı olarak takip ediliyor. Zirve, Mısır'ın teklifi ve takip eden-içerisinde çoğunlukla Suudi Arabistan'ın olduğu- dengeleme arayışları- örneğin Filistin-İsrail meselesinde iki devletli çözümün resmen desteklenmesine yönelik BM kararı- bir şeylerin değiştiğini gösteriyor. Bir şeylerin değişmesinden kastımız aslında bir durum tespiti, yoksa İsrail'e karşı bölgesel dengelemenin gerçekten oluştuğunu, bir potansiyelden gerçekliğe dönüştüğü anlamına da gelmiyor. Yine de Doha toplantısı önemli, çünkü işte değişen gerçekliği neredeyse tüm bölgenin kabul ettiğini gösteriyor.

YENİ GERÇEKLİK

Bu gerçeklik şu; İsrail saldırganlığı şu an bölge ülkeleri için en büyük tehdit. İsrail Gazze üzerinden açtığı cepheyi ne kazanabiliyor ne de kaybediyor. Netanyahu bu tür bir savaşı sonu gelmeyen savaş olarak nitelendirmişti. Sonu gelmeyen savaşın yayılma riski olduğu biliniyordu, zaten savaş da bir noktada 12 gün savaşına yani İran-İsrail savaşına evrilmişti. O savaşın bölgesel bir savaşa doğru ilerleme olasılığı da bizzat ABD müdahalesi ile kısıtlanmıştı. Bunun dışında İsrail saldırganlığı üzerinden istikrarsızlık bugüne kadar zayıf ve üzerinde kontrol mücadelesi süren, vekalet savaşı mekanlarına sıçramıştı. Buralarda İsrail'in temel mazereti İran destekli milislerin varlığıydı. Katar saldırısı bu şablona uymuyor. Katar ve Hamas arasındaki bağı mazeret gösterenler zamanında bu bağın bizzat İsrail tarafından kabul edildiğini, Hamas'ın Gazze'de kontrol altında tutulmasının bir yolu olarak Katar parasının kullanıldığı günleri hatırlayanlar vardır aramızda. İsrail, bu bağın yani Hamas'ı Gazze'de Hamas siyasi kanadı üzerinden kontrol etme planının 7 Ekim saldırıları ile çuvalladığını düşünebilir ama Hamas'ın elindeki rehineler için pazarlık temelde Mısır ve Katar üzerinden yapılıyordu. İsrail'in kafasındaki Gazze işgali planı gerçekten düşünülmüş bir plan mı bilemeyeceğiz ama işgal sonrası Gazze'nin geleceğini kotarırken ABD Hamas'ın siyasi kanadı ve arabulucular ile temas kurulması gerektiğini biliyor olmalı. En azından Körfez'in parasını buralarda kullanmayı düşüneceğinden ve direnişin artık sadece Hamas ile sınırlı olmadığı bilindiğinden. Tablo, bu kadar netken İsrail'in Doha saldırısının verdiği tek bir mesaj var. Bundan böyle stratejimin tek bir aracı var: saldırı. Gücümün yettiği herkese saldıracağım (Mısır ve Türkiye opsiyonları bu yüzden atlandı) ve Katar'a/Körfez'e gücüm yetiyor. İsrail'in bu mesajı verebilmesi için ABD'nin İsrail'i dengelememesi gerekiyordu. Nitekim dengelemedi. Dolayısıyla artık İsrail saldırganlığı bölgede -İran ve İran milislerini dengelemek için mecburen kullanılan güç dışında da- bir gerçek ve ABD bu saldırganlığı dengelemek için -kendi sebepleri nedeniyle-kılını bile kıpırdatmadı. Aslında maalesef ABD'nin pozisyonu, kılını kıpırdatmamanın çok ötesinde, İsrail'in tuzağına katkı sunmak anlamına geliyor. Washington, bir kere daha müzakere masasını bir tuzak haline getirmeyi başardı. Amaç ne olursa olsun yöntem ABD'ni güvenilir bir dengeleyici olmaktan bölgede uzaklaştırdı. Bu yüzden bölge yeni bir denge arayışına ister istemez girmek zorunda.

DENGE ZOR AMA MECBURİ

Denge ve dengeleyici olmak kolay bir şey değil, hele ki bölgede dengeyi sağlayabilecek askeri gücü olan ülke sayısı az ise ve büyük bir güç tarafından desteklenen saldırgan bir aktör varsa. Koşullar çok daha iyiyken dahi bölgesel dengeyi kurmak o kadar kolay değildi. Bir süre dengesizlik İran-İsrail arasında kazananı olmayan bir savaşa sıkışmıştı. Dolayısıyla bölge denge bozulsa bile bu çatışmanın doğası üzerinden okunabiliyordu. İsrail-İran mücadelesi aynı zamanda İsrail'in Gazze-Batı Şeria'da yürüttüğü işgal için caydırıcı bir ikinci cephe tehdidi idi. ABD, İran nükleer tesislerini vurduğunda İran'a yönelik saldırı yapabileceğini ve dünyanın ertesi gün cehenneme dönmeyeceğini gösterdi. Dolayısıyla İran'ı sınırlandırdı, İsrail'in üzerindeki dolaylı sınırlandırmalardan birini de ortadan kaldırdı. Rasyonellik başka bir sınırlandırmayı devreye almasını gerektiriyordu. Bu tür bir sınırlandırmanın olabileceği alanlar da mevcuttu aslında. Gazze'de insanlık suçu işleniyordu, Hamas rehine müzakeresine/ anlaşmasına hazırdı, Suriye'de Şam hükümeti ile İsrail arasında normalleşme İsrail'in Şam'ın egemenliğini tanıması üzerinden olabilirdi. Ama olmadı. ABD, ikili bir oyun olarak götürdüğü bu İsrail'i tutma-salma oyununda direksiyonu İsrail'e doğru kaydırdı. Doha saldırılarının ABD'den habersiz gerçekleştiğini düşünmek çok zor. Hele ki Katar'daki ABD üssünün bütün bölgeyi dinlediği düşünülürse. Ayrıca Rubio, saldırı sonrası bölgeye gitti, gider gitmez de İsrail'i ziyaret etti ve ABD'nin İsrail'e sarsılmaz desteğinin sürdüğünü açıkladı. Kısaca bölge ülkeleri sadece İsrail'i değil, ABD'nin İsrail'e desteğini dengelemek zorundalar- ki bu çok kolay bir iş değil. Ama yapılması gerekli.

Ruslar, kaşlarını kaldırıp biz Suriye'deyken İsrail bunları yapmaya cesaret edemezdi mealinden açıklamalar yapıyorlar. Bu açıklamaların altı Rusya, kendini Ortadoğu'da var edemediği müddetçe boş. Moskova'nın gücünün ve önceliğinin Ortadoğu'dan kaydığını, sahayı Suriye'den gitmeden önce de çok kontrol edemediğini biliyoruz. ABD, İran'ı vururken de Ruslar, İran ile yardımlaşmakla birlikte, bu saldırıyı açıkça dengeleyip /maliyetini artıracak bir şey yapamadı. Çin, Körfez'in en önemli ticaret partneri ve Körfez ülkelerinin güvenlik ortağı da olmak istiyor ama bölgesel dengelemenin bir parçası değil. Dolayısıyla bölge şimdilik kendi başına. ABD'ye Doha saldırısının ve İsrail'in Batı Şeria işgaline verdiği üstü örtülü desteğin maliyetinin çok yüksek olduğunu göstermek zorundalar. Kısa bir süre Trump'a jet filan hediye edilmeyeceğini tahmin ederiz. Henüz resmi olarak İbrahim Anlaşmalarına bye-bye denmedi ama yakın bir zamanda bölgede İsrail ile normalleşmekten bahsedilmeyecektir. Hatta BAE- ki İsrail ile güvenlik iş birliği en sıkı fıkı olan aktör olarak- Batı Şeria'nın işgalinin İbrahim Anlaşmalarını kendi adına bitirecek bir kırmızı çizgi olduğunu hatırlattı. Gelecek hafta BM Genel Kurul toplantısında Filistin gündemini, İsrail'in saldırganlığının kınanmasını – ki BMGK'nde alınan kınama kararına ABD veto kullanmadı- ve iki devletli çözüme yani Filistin'in tanınmasına desteği göreceğiz. İsrail, haydut bir devlet olmaya aldırmıyor olabilir ama her büyük uluslararası platformda katil ve saldırgan-haydut devlet olarak değerlendirilip ABD/Trump'ın ellerine bakmak da kolay olmasa gerek. Zaten muhtemelen bu yüzden İsrailliler uluslararası basınla ABD'nin İran saldırısının Washington'un söylediği gibi başarılı olmadığını paylaştılar. İsrail istihbaratına göre, İran yakıt ve teknoloji olarak saldırılardan nükleer kapasitesini kurtarmayı başardı. Zaman içerisinde nükleer zenginleştirmeye, aynı yoğunlukta bir zenginleştirmeye, istediği takdirde geri dönebilir. Yani diyor, Tel Aviv- Trump'a küçük bir not olarak, İsrail'in İran'ı yeniden vurması gerekebilir.