Yaz ayları geldiğinde sosyal medyayı ve başta seyahatle ilgili dergileri Tayland ve Kamboçya'dan gelen fotoğraflar süsler. İsteyene deniz ve güneş, isteyene orman-nehir-dağ manzaraları tropikal, buğulu bir güzellik içerisinde sunulur. İki tarafın sınırlarını belirleyen alanda geçmişi 11.-13. Yy.'lara uzanan tapınaklar, turuncu kıyafetleriyle rahipler görülür, azla yetinip-iç huzuru bulmayı öğütleyen Budist şarkılar duyulur. İşte bu sınırlarda ölü sayısının 30 civarında olduğu 150 binden fazla insanın yerinden olmasına sebep olan bir çatışma silsilesi dört gündür yaşanıyor. Sınır çatışmasından- ki mayıs ayından itibaren ara ara sınırda çatışma iki taraf arasında vuku buluyordu- biraz daha şiddetli bir şeyden bahsettiğimiz yaşanan teyakkuzdan anlaşılıyor. İki taraf savaş pozisyonu almış bir şekilde iki gün önce ilan ettikleri ateşkesi bozmadıklarını söylüyorlar. Birileri arada ateş ediyor tabi ki. Donanma ve hava kuvvetleri hazır durumda. Sınır bölgesinde bir tür Asyalı Fellini filmi yaşanıyor. Budist şarkılar milliyetçi namelere karışıyor, tapınaklara hızla sığınak inşa ediliyor, her iki tarafta da emekliliğini dans olsun yoga olsun ruhsal ve bedensel hafiflik içerisinde geçirmeyi uman yaşlılar tabana kuvvet kaçıyorlar. Yani ateşkesin istikrarı konusunda kimse emin değil. Yüzyıllardır devam eden iki taraf arasındaki aşk-nefret ilişkisinin savaşa evrileceği tuttu.
ÇATIŞMA BİR DENEME Mİ
Tayland-Kamboçya denklemini aslında Vietnam olmadan anlamak çok zor. Bu denklem Güneydoğu Asya'da Soğuk Savaş'tan bugüne barışta ve çatışmada üçlü bir dengeyi içeriyor çünkü. Dolayısıyla iki taraf birbirine girerse, bunun -daha henüz ABD ile bir ticaret anlaşması yapmayı başarmış- Vietnam'ı nasıl etkileyeceği sorusunun cevabı belirsiz. Çin- Kamboçya'nın doğal müttefiki sayıldığından ama Tayland ile de arası hiç fena olmadığından- çatışma başladıktan sonra taraflara askeri yardımda bulunmadığını uluslararası basınla paylaşıyor. Çin'in açıklamalarından çatışmanın temel nedeni olarak kolonyal dönem Fransız sınır çizim pratiğini gördüğünü anlıyoruz. Çin'in Güney Doğu Asya'da çıkan tüm sorunların müsebbibi olarak başta Fransa ve ABD olmak üzere Batılıları görmesi yeni bir şey değil, ayrıca çok haksız da sayılmazlar. Ama laf arasında Çinli yetkililerin Tayland ve Kamboçya'ya ne verdiysek bu çatışmalardan önce verdik, yeni bir şey vermedik dediğini de duyuyoruz. Bunun ne anlama geldiğini yorumlamak okuyucunun hayal gücüne kalıyor. Çin, ağzında bunları gevelerken, Donald Trump, büyük barış sağlayıcı olarak, konuyla ilgili yeni sosyal medya paylaşımlarında bulunuyor ve tarafları derhal ateşkese çağırıyor. Eğer Tayland ve Kamboçya, Trump'ın sözlerini dinlemezlerse yeni ticaret anlaşmalarını unutabilirler. Bu tehdit bizlere her iki ülke için de ABD gümrük vergilerinin yükselme tarihinin -yeni bir erteleme olmaması halinde- yaklaştığını hatırlatıyor. Vietnam ile birlikte bu iki Asya ülkesi Çin-ABD gümrük savaşının orta yerinde yer alıyordu. Bu fotoğrafa bakanlar da şöyle diyor, stratejik rekabete ucu dokunacak şekilde birileri Tayland-Kamboçya sürtüşmesi üzerinden bir deneme yapıyor, Çin-ABD rekabetinin sınırlarını test ediyor.
Deneme konusunda ben de bu fikri savunanlara katılıyorum. Ayrıca denemenin adresi bizi şaşırtmıyor. Bu coğrafyada denemeler her zaman Güney Çin Denizi üzerinden olacak değil. Güney veya Doğu Çin Denizi ya da Tayvan üzerinden yapılan sınamalar çoğunlukla Çin'in egemenlik iddialarına dokunduğundan denemenin/sınamanın boyutunu birdenbire çok ciddi bir seviyeye çıkartıyor. Biden Yönetimi bu tür denemelere bayılıyordu. Bu denemeler, ABD başlatsın, Çin başlatsın ya da bölgesel aktörler başlatsın, Japonya, Hindistan, Güney Kore gibi ABD'nin aklındaki küçük grup dinamiğini devreye sokmak için bir şans olarak görülüyordu. Dahası ABD, krizin odağında bulunan aktör ile savunma iş birliğini, savunma sözlerinin de yarı-bağlayıcı bir şekilde sunulduğu bir anlaşma kotarıyordu. Bu gelişmeler karşısında ise Çin, dişlerini bir donanma tatbikatı ile gösteriyordu. Meraklı okuyucu, geçtiğimiz sene Trump öncesi dönem kaleme aldığımız ABD-Filipinler-Japonya ilişkisi odaklı yazılarımızı okuyabilir. Oysa şu anda Washington'da Beyaz Saray'da Trump oturuyor. Kendisini de Filipinler, Tayland, Kamboçya'nın güvenliğine ciddi bir sorumluluk halkası ile bağlamak gibi bir niyeti olmadığını düşünüyorum. Ayrıca Trump, pek çok aktörü aynı sopa ile dövmeyi amaçlayan bir başkan. Bu yüzden Güney ve Güneydoğu Asya'da kim ABD müttefiki kim ABD müttefiki değil bu çok belli değil. Hindistan, Tayland, Japonya ve Vietnam, Kamboçya'nın yediği kamçının benzerini ABD müttefiki olarak yiyor, yiyecek görünüyor. Bu yüzden ABD-Çin'in Güneydoğu Asya'daki gücü ve refleksleri ile ilgili bir deneme yapılıyorsa her iki aktörün egemenlik hakları ve savunma bağları üzerinden doğrudan müdahil olmayacağı bir çatışma dinamiğinin patlamaya hazır bomba haline gelmesi bizi şaşırtmıyor. Kim kimi deniyor sorusuna cevap vermek ise o kadar kolay değil.
KAMBOÇYA VE TAYLAND'IN DÖNÜŞÜMÜ VE STRATEJİK TERCİHLERİ
Kökleri 13. yy'a kadar uzayan, Fransız idaresi altında daha da güçlenen bir bölgesel rekabetten bahsediyoruz. Ulusal kimlikler filan dahil oluyor sürece. Kamboçya, Tayland ve Vietnam gibi iki dev arasında sıkışıp kalmaktan hep şikayetçi. Tayland, Hindistan ve Vietnam ile garip bir rekabetin içerisine gömülü. Yüzyıllar içerisinde, bugün de çatışmaların odağındaki tapınak el değiştirirken, rekabetin ve korkunun içinde aktörler kendilerine farklı farklı koruyucular, farklı farklı güvenceler buluyorlar. Japon faşizmi ile iş birliği yapanlar mı ararsınız, Kızıl Kamerlerden medet umanları mı Komünist hareket içerisindeki Asya'daki bölünmeyi kendi lehine kullanmaya çalışanları mı 1980'lerden itibaren hem Kamboçya hem de Tayland siyasi ve ekonomik bir dönüşümden geçiyor. Aynen Vietnam'ın ve Çin'in geçirdiğine benzer. Tayland ve Kamboçya tam anlamı ile çok partili bir demokrasi haline gelemiyor belki ama dış ve güvenlik politikasında farklı elitler görünürlük kazanıyor. Mesele sadece sivil ve askeri elit arasındaki bölünme değil. Her iki elit düzeyi de değişik seviyelerde muhafazakâr ve liberal yönelimler arasında bölünüyor. Bu yüzden sadece yüzeysel bir okuma yapıp, Kamboçya Çin yanlısı, Tayland ABD yanlısı demek mümkün değil. Tayland eliti içerisinde hatta ordu içerisinde (muhafazakâr ordu yanlıları örneğin) Çin'e sempati besleyebiliyorlar, Kamboçya eliti içerisinde de ekonomik istikrar adına arada ABD'ye yatırım yapmanın iyi olacağını düşünenler var.
Bu arada iki aktör de 1980 ve 90'larda hızla kapitalist ekonomiye tutunuyor. Teknolojik ve finansal desteğe, insan kaynağı desteğine ihtiyaç duyuyor. ABD oralarda tabi ama bir sorun var: Washington genelde ordu ile kurduğu ayrı ilişkinin gücüne güveniyor (bu durum Tayland'da çok daha belirgin) ama ekonomiyi finansal ve teknolojik açıdan destekleme konusunda arada bir demokratikleştirme nöbeti geçiriyor. Tayland ve Kamboçya, ABD'nin yardımı için her zaman demokratik bulunmuyor. ABD aslında Asya'da kurduğu hiyerarşide kendi elinin ulaşamadığı yerlere Japonya veya Güney Kore'nin ulaşmasını isteyecek. Ama işte 1990'larda Japonya'nın nefesi yetmeyecek, Güney Kore de Kuzey Kore ile meselelerine gömülecek. Ufukta bu ülkeler için Çin parıl parıl parlar hale gelecek. Çin büyük bir ticaret partneri (-ki Kamboçya'nın en önemli ticaret partneri) ve önemli bir teknoloji ve silah sağlayıcısı. 2020'lerden bugüne bu iki ülkenin konumu şu şekilde: Kamboçya, adeta Çin'in gölgesinde yaşayan ve Çin ile derin müttefiklik ilişkileri olan bir aktör. Bu açıdan Çin'in elit düzeyi teması da Kamboçya iç politik dengeleri içerisinde çok belirleyici. Çin, rejim güvenliği açısından da bir koruyucu olarak görülüyor. Bu yüzden Kamboçya, Çin açısından bir üsse dönüştüğü suçlamalarıyla da zaman zaman karşılaşıyor. ABD ve Batılılar Vietnam ve Tayland üzerinden Çin'in Kamboçya'daki etkisini nispeten dengeliyorlar. Trump dönemi ile birlikte ABD, Vietnam ve Tayland'ın yanında Kamboçya'ya da baskı uygulama şansına kavuştu. Gümrük vergilerinin özgün Kamboçya malları ve Çin'den Kamboçya üzerinden ABD'ye giren mallar için ayrı ayrı belirlenmesi Kamboçya-Çin-Kapitalist ekonomik market ilişkisini değiştirebilecek güçte. Tayland ise tam bir salınan (hedging) devlet. ABD ile Soğuk Savaş'ın başında Manila Anlaşmasını yapmıştı, dolayısıyla Washington ile müttefik. ABD'den silah ve askeri teçhizat almak geleneksel bir yönelim. Siber güvenlik bağlamında olsun, Cobra Gold tatbikatı olsun ABD'nin güvenlik ortağı. Ama Çin'in büyük projelerinin de (BYBK gibi) parçası. Çin ile 5G gibi hassas teknoloji konusunda iş birliği yapıyor. Tayland elitinin bir kısmı, Çin'in desteklediği bölgesel elitle hatta Kamboçya eliti ile içli dışlı. Kamboçya krizi başlayınca Tayland başbakanını yerinden eden bu yakınlık (Tayland başbakanının Kamboçya yönetici ailesine "amca" diye hitap edip, emirlerini beklediğini söylediği telefon konuşması birilerince kamuoyuna sızdırıldı) idi mesela.