Öncelikle Alaska Zirvesi iki amaca sahipti. İlk amaç, iki büyük gücün tüm gerginliklere rağmen doğrudan diyalog kurabilmeleri ve böylece aralarındaki tansiyonu kontrol altına almalarıydı. Bu konuda zirvenin gerçekleşmesi, basın önüne iki liderin çıkıp ortak bir toplantı düzenlemeleri ve bu tür zirvelerin gelecekte tekrarlanacağını (Putin, Trump'ı Moskova'ya çağırdı) ima etmeleri ilk amacın haiz olduğunu gösteriyor. İkinci amaç, Ukrayna Savaşının gidişatının ne olacağı ile ilgili tarafların birbirini yoklamasıydı. Trump'ın gerçek bir ilerleme bekleyip beklemediğini bilmiyoruz, bu konuda Alaska öncesi çelişkili açıklamaları var. Ama nihayetinde taraflar 2.5-3 saat üst düzeyde görüştüler ve akıllarında "çözümden" ne kastettiklerini birbirlerine aktardılar. Dolayısıyla birbirlerine ne söyledikleri konusunda bir kafa karışıklığının olması çok mümkün görünmüyor. Zaten Alaska Zirvesi sonrası yapılan basın açıklamasında ileride anlaşmaya hazır oldukları (yani ABD ve Rusya, Ukrayna Savaşını bitirme konusunda istekli olmakta anlaştıklarını) ama henüz bir anlaşmaya ulaşmadıklarını söylemişlerdi. Bizim, Zirve sonrasında net konuşamamamızın temel nedeni de aslında bir anlaşma olmadığı, ama belli planlar üzerinde iki büyük gücün konuştuğu gerçeğiydi.
MÜNİH Mİ, MÜNİH ARTI MI
Konuşulan planın, bizim geçtiğimiz hafta dillendirdiğimiz opsiyonlardan, Münih benzeri bir anlayışa dayandığı zaman içerisinde görüldü. Washington'da Ukrayna ve Avrupa liderlerini topladığı toplantı odasına Ukrayna haritasının, Rusya tarafından kontrol edilen alanların özel olarak vurgulanarak getirilmesi bize yeni bir Münih ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyen bir performans aslında. Ukrayna'nın bölünmesine, ilhak ya da işgal edilen ya da edilme olasılığı olan bazı toprakların Rusya'ya verilmesine ABD'nin sesini çıkartmadığı anlaşılıyor. Harita karşısında, amacının bu toprakları kurtarmak olduğunu söyleyen Zelensky'e Trump'ın yanıtı da alaycı bir kaş devirmesiyle "bakalım, göreceğiz" meali bir yaklaşımdı. Avrupalı liderler ise bu konuya hiç girmediler, söze Trump'a teşekkür ederek başlayıp, sözü "güvenlik garantilerine" vurgu ile bitirdiler. Güvenlik garantileri mevzusu ise bir muamma olmayı sürdürüyor. Garantilerden ne anladıkları konusunda ABD, Rusya Federasyonu, Avrupalılar ve Ukraynalılar ayrı şeylerden bahsetmeyi sürdürüyorlar. Bu mevzu çözülmeden Rusya-Ukrayna savaşının geleceği konusunda net bir şey söylemek ise mümkün olmuyor. Zira, Alaska'dan çıkan "anlaşamadık ama anlaşacağız" anlayışı Münih benzeri bir anlaşmayı (toprak karşılığında barış) hatırlatsa da aslında "toprak karşılığında garantiler" (benim Münih-Artı dediğim) çerçeveye dayanıyormuş görünüyor.
Garanti meselesi Ukrayna için, Avrupalılar için hep kilit noktaydı. Rusya'nın arzu ettiği garantilerin ötesinde bir garanti sistemi oluşturmak için ısrar -elbette Ukrayna'nın güvenliği için önemli- ama aynı zamanda ateşkesin olmadığı bir ortamda savaş sürsün demek gibi bir şey oluyor. Bunun altında bir güvenceye razı olmak ise bugünün sorununu (Avrupa ortasında Rus saldırganlığını) yarına ertelemek gibi bir şey oluyor. ABD, bugün bu ikinci şıkkı seçebilme lüksü ve gücü olan bir aktör, ayrıca Washington uzun dönemde Avrupa'nın yeterli caydırıcılığa yaklaşacak kadar silahlanacağını umuyor. Ruslar, Alaska dönüşü çok şeyden bahsettiler ama Ukrayna'nın silahsızlanmasından bahsetmediler. Eh, Washington için olay tamam. Avrupa ve Ukrayna (muhtemelen Avrupa parasıyla) silahlanır, ABD ile anlaşmalar yapılır. Rus ateşi burunlarının dibinde yansa da suratlarında kızıl alazları hissetseler de bu çok üzülüp, üzüntüden ölünecek bir mevzu değil- ayrıca zaten her şey Trump'a göre Biden'ın suçu. Ama işte bu resmi Moskova'da Rusya'nın kendi kamuoyuna anlatmasının maliyeti ile ABD'nin Washington'da kendi kamuoyuna ve müttefiklerine anlatmasının maliyeti birbirinden farklı. Trump'ın işinin Avrupalıları korkudan tir-tir titretse de Zelensky'e takım elbise vari bir şey giydirilse de kolay olmadığı görülüyor. Çünkü kazanç ve zafer iki ayrı sonuç ve Washington'un kazancı zafer diye satmaya çalıştığı, bunun aksini söyleyecek herhangi bir Avrupalı aktörün annesinden emdiği sütü burnundan getireceği anlaşılıyor. Zavallı Avrupalılar, ellerinde Nobel Barış Ödülü'nü adeta bir rehine gibi tutuyorlar. Eğer her şey istediği gibi biterse sonuç Avrupa için ne kazanç ne de zafer, Ukrayna için muhtemelen mağlubiyet ve kayıp. Bu resimden ABD için de ancak kazanç çıkıyor- ki bunu Amerikan kamuoyuna, Batı kamuoyuna filan anlatmak gerekecek. Bu nedenle Trump ve ekibi lafı dolandırıyor ve garanti meselesinin -henüz- altının boş olduğunu itiraf edemiyorlar.
GÜVENLİK GARANTİLERİ NEDEN ÖNEMLİ BİR TIKANMA NOKTASI
Toprak üzerinde egemenlik elbette sembolik olarak en önemli mesele, ama yukarıda da bahsettik ABD Münih vari bir anlaşmayı kabul etmeye yakın, Avrupalılar da konuya çok itiraz edemiyorlar. Ukrayna da topraklarını bugün sürdürdüğü savaşla geri alamıyor. Yani zaten defacto Ukrayna bölünmüş durumda. Bu statüko -evet Rusların kazancı- ama bunu bozacak güç ve kararlılık da Batı cephesinde yok. Kimse Rusya ile doğrudan askeri kapışmanın maliyetine katlanmak istemiyor. Bu nedenle savaş işte böyle gidebildiği yere kadar sürsün demek de çok anlamlı değil. Avrupalılar bu sürüncemede savaşı uzatma taktiğini aslında Ruslar bir hata yapar ve ABD pozisyon değiştir diye de arzu ediyorlar. Çıkmadık candan umut kesilmez nihayetinde. Bu yüzden asıl sorun, Ukrayna'nın toprak kaybından ziyade gerçek bir barış anlaşması olursa bu anlaşmanın çizeceği sınırın ve anlaşmanın özünün ne kadar istikrarlı olacağı meselesi. Güçlü ve güvenilir güvenlik garantileri istikrarı güvence altına alabilir. Aksi bir durumda Ukrayna-Rusya barışı bir tür soğuk barış ya da dondurulmuş sorun olacağından bir gün taraflar birbirlerine yeniden saldırabilirler. Saldırmazlık sözlerinin güvenilme olduğunu hem Moskova hem de Kiev biliyor. Moskova'nın 1990'ların başında Budapeşte Memorandumunda verdiği saldırmama garantisi pek bir işe yaramadı, gelecekte de benzer sözler (negatif teminatlar) çok işe yarayacak görünmüyor. Öte yandan Kremlin de Kiev'e güvenemez çünkü Kiev'i bir aktör olarak değil Batı'nın bir piyonu olarak görüyor. Ukrayna savaşı bir vekalet ya da yarı vekalet savaşıydı gerçekten.
Güvenlik garantileri işin düğümü olduğu için tüm taraflar farklı bir şey söylüyor. Trump yönetimi Alaska dönüşü "5. Madde benzeri" güvenlik garantilerinin Rusya tarafından kabul edildiği iddiasını ortaya attılar. Kısa süre içerisinde Rusya'nın böyle bir şey kabul etmediği, Rusya'nın kendisinin de güvence sisteminin bir parçası olmak istediği anlaşıldı. Lavrov, yaptığı açıklamalarda 2022 İstanbul Anlaşmasının formülünü gündeme getirdi, BMGK üyelerinin ve veto hakkının geçerli olduğu bir formülü gündeme getirdi yani Rusya'nın sadece Ukrayna'ya Batı garantilerinin verilmesini kabul etmediğinin altını kalın kalın çizdi. Rusya'nın itirazları bir yana ABD, 5. Madde benzeri dediği garantilerden neyi kastettiğini bir türlü açıklayamıyor. Avrupalılar ve Ukraynalıların beklentisi bir savunma paktı. Bu arada Kiev'in gönlünde NATO üyeliği ve dolayısıyla gerçekten 5. Maddeden yararlanmak var. Trump, bugüne kadar iki senaryonun olası olmadığı söyledi. Buna göre, Ukrayna NATO üyesi olmayacak ve Amerikan askeri bizzat Ukrayna sınırlarını korumayacak. Böylece Kore ya da Berlin vari güvence modelleri şimdilik ekarte edilmiş oluyor. Rusya Ukrayna'nın nükleer silahlı bir devlet ya da topraklarında üçüncü tarafların nükleer silahlarını konuşlandıran bir devlet haline gelmesini de kabul etmeyeceğini açıkladı. Geriye ABD-Ukrayna iş birliği (ortak dron üretimi için imzalar atıldı bile), ABD-Avrupa koordinasyonu ve güvenceleri aslında Avrupalıların verdiği bir model kalıyor. Herkes, bu modeli ABD'nin güvencelerin parçası olduğu bir model olarak yansıttı. Tam öylemi tartışılır ama ABD'nin bizzat 5. Madde vari garantiler vermesine dayanmıyor, bu çok açık. Bu model altında nasıl bir formül işletileceği de daha net değil. Her bir formülün önünde çeşitli zorluklar var. Avrupalıların ya da gönüllüler koalisyonunun birbirlerini bu zorluklar konusunda ikna etmesi gerekiyor.