'Savaş' anlayışımız

ABD Başkanı Trump'ın "Savunma Bakanlığı'nın adını Savaş Bakanlığı yapabiliriz" demesi, mantıken doğru dünya için yanlış oldu. Zira, ABD'nin savaş finansmanı olmasa, dünyanın barış içinde yaşama olasılığı, kuşkusuz yükselirdi.

Türkiye'nin "savaş" ve "savunma" kavramlarıyla ilişkisine gelince. Altı cümleyle özetleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti;

Bir, karakterini Mustafa Kemal'den alır, O'nun şu sözünü rehber edinmiştir: "Vatan savunması söz konusu olmadıkça, savaş cinayettir."

İki, son yıllarda sıkça tekrarlandığı gibi, daima tarihin doğru tarafında durmaya özen gösterir.

Üç, vatanı savunmak zorunda kalmadıkça hiçbir savaşa girmez. Tek istisnası, mazlumların duyduğu ihtiyaçtır.

Dört, hiçbir ülkeye saldırmaz, kendisine saldırıldığında da bedelini ödetir.

Beş, sivil halkı her tür saldırı, savaş koşulunda korur, gözetir.

Altı, savaşmayı sevmez, savaşmak zorunda kalırsa da kazanmadan eve dönmez. Onuru Mustafa Kemal'in silah arkadaşı Reşat Paşa'dan mirastır. Çiğiltepe'yi söz verdiği saatte alamadığı için intihar eden, bedeni cephelerde aldığı yaralarla dolu Reşat Paşa'dan.

30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle altını çizmek istedim.

Bilinçaltındaki "hayvan"

Geçen hafta Trump'ın kankası, ABD'nin Suriye temsilcisi Barrack'ın Lübnan'da gazetecilere "hayvansı kaos" hakaretinin arkasından "medeni, nazik, hoşgörülü olmalarını" önermesi haberine acı acı gülümsedim. Öneriyor ama kendisi yapmıyor, tipik Amerikalı.

Barrack'ın aşağılayıcı tavrı, aklıma bahçıvan Memet'i getirdi. Yaz evindeki bahçeden sorumlu Memet'i. Söylenmesi hiç bitmez: "Durmadan ot yoluyoruz!" "Yolma" dediğimde de ısrar eder, "Yolmazsak bütün bahçeyi kaplar."

Çimlerin arasından kendiliğinden çıkmış çiçekleri söküyor, "Bırak kalsın" diyorum. Bırakamazmış, bahçenin bir düzeni varmış, çiçekler kapının girişinde ve duvarların kenarında olacak, çimlerin içinde olmayacakmış.

Bir gün elinde kağıtla karşıma dikildi, "Bu zirai ilacı almamız lazım." "Niye" "İlaçlamazsak ayrık otları çimleri istila edecek." Onun "ayrık otu" dediği, yörenin doğal hayatının parçası. Ayrık otu olan, ait olmadığı yerde durandır. Tıpkı ABD'nin, kendisine uzak ülkelerin orta yerinde ahkâm kesmesi gibi.

"Sen bu ilacı al" dedi Memet, "bahçenin peyzajı bozulmasın." İlacı almadım ama Memet, tek tek ayrık otlarını söktü, attı.

Modernizmin, insanı "birbirine benzeyen bitki" olarak gördüğü günlerden postmodernizmin kendisine benzemeyen insanı "çöp/ atık" olarak gördüğü bir "Batı" bilinçaltı var.

O bilinçaltında, Nazilerin Tarım Bakanı W. Darre'nin "Yabani otları kendi başına bırakırsan tüm bahçeyi kaplar" anlayışına dayanan "bahçıvan yönetim" anlayışı yatıyor. Trump'ın kendi ülkesindeki yabancılara tutumuyla, dünyayı kendi bahçesi olarak gören ABD anlayışı birleştiğinde, Gazzeli çocukların başına gelenler, onlara soykırım gibi görünmez. Soykırım, onlar için atıkların, yabani otların temizlenmesi işidir, temizlik şirketinin önemi olmaz. Gazze ise onlar için, küresel bahçenin peyzaj mimarisinde çoktan yeniden tasarlanmış, satışa sunulmuştur bile.