Tam yarım asır önce. Televizyon az sayıda evde vardı. Siyah beyaz.
Mezalimin bin bir türlüsünün haberleri doluyordu evlere radyodan. Babam anlatırdı, "Ne zaman Mehmetçik kanatlarını açarak atladı uçaklardan, sanki bizi kurtarmışlar gibi sevindik." Nasıl sevinilmesin, Kıbrıs'ta evler basılıyor, insanlar kaçırılıyor, çocuklar masum alınlarından vuruluyordu. Ocaklar sönüyor, katliamların sonu gelmiyor, barış görüşmelerinden barış bir türlü çıkmıyordu.
Birkaç ay önce Lefkoşa'da, Atatürk Öğretmen Akademisi'nin kapısından konferans için girdiğimde gördüğüm "Şehit öğretmenlerimiz" köşesindeki onlarca fotoğraf hep aklımda. Orada öylece dururken, Binbaşı Nihat'ı düşündüm. Eşi Mürüvet'le birlikte oğulları Murat, Kutsi ve kundaktaki minik Hakan'ın küvette, kan gölünde birbirine sarılmış bedenlerini gördüğünde zamanın durduğunu… "Barış Harekâtı"nda şehit olan Onbaşı Osman'ın cebinden çıkan notu hatırlayın: "Şehit olursam, not defterinde isimleri yazan arkadaşlara borçlarım var, şu arkadaşlarda da alacaklarım var. Alacaklarımı alın, borcumu ödeyin." (Milliyet, özel ek, 20 Temmuz 2024) Sıkça hatırlamamız gereken cümle şu: Biz mert insanların ülkesiyiz.
Barış ve huzur dışında isteğimiz olmaz bizim. Askerlerimiz mezalime son vermek için Kıbrıs'a çıkarma yaptığında, Başbakan Ecevit'in "Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz" cümlesi yarım asırdır kanıtlanıyor.
Kıbrıs'ta barış varsa Türkiye orada olduğu için var. Türkiye orada olduğu için Kıbrıs, Gazze'nin kaderini yaşamıyor. Sadece bu gerçek bile, İsrail'in Türk görev gücünü Gazze'de istememesi için yeterli neden.
Kıbrıs'ta barış var ama haksızlık bitmiş değil. Adanın Rum tarafını tanıyan dünya, Türk tarafını tanımıyor.
Her şeyin bir zamanı varsa, Kıbrıs'ın barış adası olmasının değeri, önümüzdeki yıllarda çok daha iyi anlaşılacak. Gelişmelerden anladığım şu ki, Türkiye de artık Kıbrıs'a sadece koruyucu, kollayıcı olarak bakmaktan öteye geçiyor. Adanın üzerinde dolanan akbabaların farkında.
Dış politikamızda her zaman önemli olan Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, artık öncelikli de olacağını düşünüyorum.
Yeni dünya düzeninde ada, küresel güçlerin ağzının suyunu akıtan bir konuma ve öneme sahip. Bugünkü seçimlerle oluşacak hükümetle Türkiye arasındaki ilişkilerin, uluslararası tanımadan, algı yönetimine, ekonomiden eğitime yeni bir bakış açısıyla hareket etme zorunluluğu var.
Adayı imrenilecek bir ülke vizyonuna taşımak gerekiyor.
Lefkoşa'da, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yöneticilerinin de dinleyiciler arasında olduğu konferansımda, yeni teknolojilerin iyi yanının, dünyanın her noktasını dünyanın merkezi yapabilme fırsatı sunmak olduğunu anlatırken, parmağımı haritadaki Lefkoşa'nın üzerine koymuş, "Gereğini yaparsanız, burası dünyanın merkezi olur" demiştim. Çünkü hak ediyor.