21. Yüzyılın en büyük ve elbette en önemli sorusunu başlığa yazdım. Bazen görünen, çoğunlukla da görünmeyen biçimde dünyadan yükselen soru bu: Kime güveneceğiz
Küresel krizler yeryüzünü alt üst ederken, dünyanın her yerinde insanlar ayaklarının altındaki buz tabakasının sürekli inceldiğini hissedercesine kaygıyla yaşıyor. "Buz kırılacak ve elimi kimse tutmazsa suya gömüleceğim" endişesiyle, elini uzatacağına inandığı insanları arıyor.
Bu ruh hali, kamuoyu araştırmalarında doğrudan karşımıza çıkmaz. İnsan, korktuğunu belli etmenin zayıflık olduğuna inanır. Önemli bilgi şu, insanı yöneten, küresel sistemi sürdüren iki büyük duygu kümesi var: Korkular ve hazlar.
Beynimizde duygular dünyasını düzenleyen "limbik sistem", en karmaşık ve filogenetik (evrimsel ilişkiler açısından) olarak en eski kısmıdır. Beynin diğer kısımları daha sonra geliştiği için, limbik işlem en derinde kalır. Çekirdek gibi.
Korku ve haz, canlı türü olarak insanın hayatta kalma ve türün devamlılığı genetiğinin özünü oluşturur. Bu biyoloji bilgisi, aslında altın değerinde iletişim bilgisi anlamına da gelir. Korku ve haz, tüketim ilişkilerini belirlerken ne kadar vazgeçilmez ise, siyasal düzenin kendisi için de öyledir. Nasıl ki ilişki kurarken kendimizi güvende hissedeceğimiz özellikler ararız, siyasal hayatı düzenleyenlerde de aradığımız odur.
Başa dönersek. Ayağımızın altındaki buz tabakası kırılırken elimizi tutacak diğer insanın, ayağını sağlam zemine bastığını bilmek isteriz. Kırılması muhtemel buzun üzerinde duran, tepinen, kendi sorun yumağına gömülmüş birine elimizi uzatmayız.
Bu bilgi, gittikçe gerilen (buz tabakası incelen) dünyayı yönetenler için somut öneriler ortaya koyuyor. "Cumhur İttifakı"nda çatlak var-yok tartışmaları sürerken, CHP kurultaya giderken bu genetik/ politik gerçekliğin üç somut önerisini yazıp geçeyim;
Bir, "zemindeki buz kırılırsa senin suya düşmeni önleyecek tedbirlerim var" diyenler yükselir.
İki, kendisine değil, buzun üzerindeki endişeli insana odaklananlar kazanır.
Üç, kendi güçlü ve bütünlüklü duruşuyla "korkma, ben buradayım" güvenini verenler kalabalıkları yönetir.
İletişim notları
Bir, CHP Genel Başkanı Özel, 39. Olağan Kurultay fırsatını gölgelerden kurtulmak için kullanmalıdır. Liderliğinin altını çizeceği, "emanetçi genel başkan" algısını ortadan kaldıracak bir parti yönetimi oluşturması lazımdır.
İki, Selahattin Demirtaş'ın "Terörsüz Türkiye" sürecinin başarıya ulaşması için sıraladığı önerilerin neredeyse hepsinin, pratiğe ve göstermeye odaklı olmasıyla, komisyonun bilgi odaklı yaklaşımı ortak noktada buluşmalı.
Üç, Altın Portakal Film Festivali'nin saygıyı hak eden uzun geçmişiyle giderek görkemini kaybetmesi arasındaki çelişki üzerine düşünmek gerekiyor. Sadece yerel yönetimlerin dar alanına sıkıştırılamayacak kadar değerli bir markanın, heba olmasına, gecekondulaşmasına izin verilmemeli. Festival, uluslararası bir marka olmanın kriterlerine ve itibarına uygun, niteliği yüksek bir organizasyon becerisini hak ediyor.

5