Savaşı iyi okumak zorundayız

Savaş derken Ukrayna'da Rus işgali ile başlayan savaşı kastediyorum. Bugüne kadar hep güneyimizle ilgilenmek zorunda kaldık. Soğuk Savaş biter bitmez yanı başımız Irak'ta sıcak savaşla karşılaştık ve bir daha da güneyimizde savaş hiç eksik olmadı. Hatta genişleyerek devam etti. Müttefiklerimizin(!) kendi çıkarları için yalan dolanla başlattıkları savaşların en büyük yükü bizim üzerimizde kaldı. 1991 Birinci Körfez Savaşı'nda savaşı başlatanların yanında olduğumuzda da 2003 İkinci Körfez Savaşı'nda yanlarında olmadığımızda da ağır maliyeti biz çektik ve hâlâ çekiyoruz. Müttefiklerimiz(!) her iki durumda da bırakın Türkiye'nin yanında olmayı tam tersi terör örgütlerini destekleyerek Türkiye'ye karşı "Vekalet Savaşı" sürdürdüler. Aynı savunma örgütünde yer almalarına rağmen uyguladıkları politikalarla Türkiye'nin güvenlik kaygılarının derinleşmesine sebep oldular. Daha öncesine gitmiyorum. Son kırk yıldır kazandığımız yüksek maliyetli deneyimden bir sonuç çıkarmalıyız. Hâlâ hiçbir şey olmamış havasında rüzgâra veya manipülasyona kapılıp gidemeyiz. Savaştan heyecan duyanlar On iki gündür Ukrayna'daki savaş konuşuluyor. Dünya gündeminde olduğu gibi ülke gündemini de savaşla ilgili gelişmeler kaplıyor. Burada bir sorun yok. Sorun, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren hayati güvenlik kaygılarının olduğu dönemde sesi çıkmayanların Ukrayna'daki savaş üzerinden heyecan duymalarında. Bunlar; Türkiye'ye saldırı yapılırken, Türkiye'ye karşı terör örgütleri eğitilirken, donatılırken, desteklenirken, koruyup kollanırken, Türkiye'ye karşı CAATSA yaptırımları devreye sokulurken, Türkiye, Doğu Akdeniz'de bir grup devletle mücadele ederken, Türkiye, Karabağ'da olduğu gibi dost ve kardeş ülke, Libya'da olduğu gibi dost gruplara destek verirken, Ya ortaya çıkmadılar ya da utangaç utangaç konuştular. Hatta, "Bizi çok seven müttefiklerimiz(!) Türkiye'ye karşı 'Ahde Vefa'ya uymuyorlar. Türkiye'ye karşı yapılanlar kabul edilemez. Böyle dost düşman başına" dediğimizde, "Siz de çok safsınız. Müttefik de olsalar onlar ulus-devlettir. Ulus-devletin gereği neyse onu yapıyorlar. Reelpolitik bunu gerektirir" diyerek Türkiye'ye karşı yapılan haksızlıkları aklamaya çalıştılar. Siz konuştukça Winston Churchill'den girip Henry Kissinger'dan çıktılar, karşınıza Niccolo Machiavelli'nin soğuk hayaleti gibi dikildiler. Şimdi her şey unutulmuş, reelpolitk gitmiş, realistler ölmüş, hepsi Woodrow Wilson'ın arkasına dizilmiş Avrupa'yı kurtarma çabasına düşmüşler. Yıllardır Türkiye, başına sarılan sorunlarla uğraşırken ortalıkta görünmeyen, sinsi sinsi dolaşan zevat şimdi milleti gaza getirmeye, Türkiye'yi Ukrayna Savaşı'nda taraf olmaya zorluyor. Machiavelli'nin kopya suratları "insanlık, hukuk ve idealizm" adına savaş naraları atıyor, savaşa girilmesi için kampanya yürütüyor. Bakmayın bunların yüksek perdeden konuşmalarına. Bunların derdi ne Türkiye ne de masum Ukrayna