Kariyer aracı olarak "Hakaret"

Sedef Kabaş'ın Tele-1 Televizyonu canlı yayınında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik yaptığı ağır hakaretler ve sonrasında toplumsal kesimlerden gelen tepkileri iyi okumak lazım. Çünkü, yaşanan süreç bize şunu gösterdi; Söz konusu olay, istenmeyen bir davranışın dışa vurumu değil, "patolojik bir yapının" bir kez daha kendini isteyerek topluma sunmasıdır. Daha öncesi var ama esas olarak 1950'den sonra inşa edilmiş bir yapıdan ve onun aktörlerinden bahsediyoruz. Bu yapının aktörleri milletin seçtiklerini hiç sevmediler, benimseyemediler, hazmedemediler, kabullenemediler. Bunlar öyle bir yapı inşa ettiler ki, zamanla seküler katı bir yapıya büründüler. Kendi alanlarını, söylemlerini ve doğrularını ürettiler. Halka ve halkın seçtiklerine hep şüpheyle baktılar. Halkın iradesinin yanlış tecelli ettiğini düşündüler. 1950'den sonra yaşananları "Karşı Devrim" olarak okudular. Topluma da bunu zorla kabul ettirmek için uğraştılar. Çünkü tek doğru vardı o da kendilerinin inşa ettikleriydi. Kavga Menderes'le başladı, Demirel, Özal, Türkeş ve Erbakan'la devam etti. Şimdi daha güçlü bir şekilde Erdoğan'la sürdürülüyor. Aslında mesele bunlar açısından doğrudan liderlerin şahsı değil temsil ettikleri değerlerdir. Bunlar bir türlü muhafazakâr ve millî değerleri özümseyemediler. Sağ liderler, toplumda güçlü bir şekilde var olan söz konusu değerleri siyasete taşıdıkları için hedef oldular, olmaya da devam ediyorlar. Bütün kin buradan kaynaklanıyor. Başarılı olamadıkça içlerinde biriktirdikleri öfke kontrol edilemez duruma geliyor ve hakarete başlıyorlar. Hem liderler hem de temsil ettikleri toplumsal kesimler ve değerler doğrudan hedef hâline geliyor. Zamanla öyle bir tünele giriyorlar ki, öfke biriktirdikleri kesimlere karşı yaptıkları hakaret ve hatalar içinde yaşadıkları "seküler cemaat" tarafından takdir kriterleri hâline dönüşüyor. Muhafazakâr-Milliyetçi değerlere ve bunları temsil edenlere karşı yapılan hakaretler, küfürler ve kötü davranışlar söz konusu mahalle içinde "Kariyer" aracı hâline gelmiş durumda. Çünkü, bu mahalle içinde olup da karşı tarafa karşı kullandığınız her kötü davranış ödüllendiriliyor. Alkış alıyorsunuz, takdir görüyorsunuz, pohpohlanıyorsunuz. Kimse size "Yanlış yaptınız" demiyor. Tepki koymuyor. Hatta, en ağır hakaret ve küfrü yapanlar en öne çıkanlar oluyor. Yaptığınız hakaret ve küfürden dolayı özür dilemek aklınıza bile gelmiyor. "Mükemmel bir iş" yaptığınızı düşünüyorsunuz. Destek buldukça cesaret buluyorsunuz, cesaret geldikçe yaptıklarınızın daha fazlasını yapmak istiyorsunuz. Yaptığınız her davranış mutlaka yerini buluyor! Siyasi ve toplumsal "Cemaat"inizin "Kahraman"ı hâline dönüşüyorsunuz. Mahallenizin "hiç yanlış yapmayan" abi ve abları