Savunma harcamaları savaş mı oluşturur yoksa enflasyon mu

Bundan tam 27 yıl önce bir makale yazmıştım. "Türkiye'de Millî Savunma ve Kamu Harcamalarının, Bütçe Açığı, İç Borçlanma ve Enflasyona Etkisi" adlı makaleyi yazdığımda Millî Savunma Bakanlığı F-16 Sistem Yönetim Daire Başkanlığında askerlik görevimi tamamlamak üzereydim.

Makaleyi yazdığım dönemde dünyada millî savunma sanayi henüz sivil sanayilerle iş birliği içinde değildi. Dolayısıyla savunma harcamalarının enflasyonist etkisi ve büyümeye katkısı oldukça sınırlıydı. Hatta "fire etkisi" dediğimiz, fazla parayı yok etme özelliği açısından olumlu yan etkileri de vardı.

Makaleyi yazmamdan çeyrek asır sonra, işler değişti. Bugün harp teknolojileri ile sivil teknolojiler iç içe girdi, beraber çalışıyorlar ve yapılan harcamaların enflasyonist etkisi ve büyümeye katkısı azımsanmayacak bir seviyeye ulaştı. Ancak meseleyi enine boyuna incelemeden kesin bir kanaate ulaşmak yanlış olur.

Savunma harcamalarının artmasının savaş ve çatışmaları doğrudan artırdığı veya tetiklediği konusunda kesin ve tek bir görüş yok; ilişkiler karmaşık ve çeşitli faktörlere bağlı. Ancak, tarihsel örneklere baktığımızda, yüksek savunma harcamalarının bazen bölgesel gerilimleri ve çatışma risklerini artırdığı görülmekte. Hemen örnek vereyim:

1930'larda Almanya ve Güney Afrika'da silahlanma hız kazandı. Mesela, Nazi Almanya'sı 1933-1939 arasında silahlanmaya bolca yatırım yaptı. Sonuç Orada ciddi bir askerî güç ve silah sayısı arttı, bu da II. Dünya Savaşı'nın başlamasında büyük rol oynadı. Yani yüksek askerî harcamalar ileride büyük çatışmaların temelini attı diyebiliriz.

Biraz daha güncel tarihleri de konuşalım: Soğuk Savaş döneminde, 1947-1991 arasında ABD ve Sovyetler Birliği kendi silah stoklarını, özellikle nükleer silahlarını artırdı. Bu "silah yarışı", doğrudan savaş olmasa da, birçok bölgesel çatışmaya zemin hazırladı. Kore, Vietnam, Afganistan gibi savaşlar bunların sonucu diyebiliriz. Kısacası, bu eski büyük güçlerin silahlanma yarışı, korku ve gerilimi artırdı.

Bir başka örnek, İran-Irak Savaşı (1980-1988). Her iki ülke de bolca savunma harcaması yaptı, bu da savaşın çapını sürekli büyüttü ve büyük kayıplara yol açtı. Yani yüksek harcamalar, savaşın şiddetini artırdı diyebiliriz.Güneydoğu Asya ve Kore yarımadasında da benzer bir durum vardı: Güney Kore'nin savunma harcamalarını yükseltmesi, Kuzey Kore'nin ise nükleer ve füze çalışmalarını hızlandırması gerilimi arttırdı,çatışma riskini yükseltti.

Tüm bunlar bize ne anlatıyor Yüksek savunma harcamaları genellikle güç gösterisi ve caydırıcılık için yapılır ancak bölgesel gerilimi ve çatışma risklerini artırabilir. Ama bazen, bu harcamalar diplomasi ve yapıcı politikalarla dengelenebilir; böylece çatışmalar önlenebilir. Tarih bize gösteriyor ki, savunma harcamalarının artışı her zaman stres ve çatışma artışına neden olabileceği gibi, bazen de barış ve ilerleme için kullanılabilir.

Meselenin ekonomik tarafına gelince: Yüksek seyreden savunma harcamaları, benim makaleyi yazdığım 1998'den beri tür ve şekil değiştirdi. Artık ekonomide toplam talebi artıran bir hâle büründü. Özellikle2000 yılından sonrası savunma bütçesini artıran ülkelerde, ekonomilerin canlı kaldığını ama bunların bütçeyi zorlayıp, enflasyonu yükselttiğini görüyoruz. Mesela, ABD'de 1980'lerde savunma harcamaları yükselirken enflasyon da %13'lere kadar çıktı.