Türkiye ve İran'ın milli güç karşılaştırması
İran İsrail çatışmalarının verdiği ilhamla iki yazı yazdım. Bu yazılarda aslında sosyal ortamlarda çokça konuşulan "İran'dan sonra sıra Türkiye'de mi" sorusuna cevap vermeye çalıştım. Tabii ki bence bu pek mümkün olmayan bir ihtimaldir. Ancak bu görüşümü bazı verilerle güçlendirmek isterim. Bugün ve Pazartesi günkü yazılarımda ilk önce Türkiye ve İran, sonra Türkiye ve İsrail karşılaştırmalarını yapacağım.
GİRİŞ
BAĞLAM VE AMAÇ
Uluslararası sistem giderek artan çok boyutlu bir güç dinamiğiyle şekillenmekte; devletler sadece askeri varlık ve ekonomik kapasiteyle değil, kültürel etki, değer yayılımı ve coğrafi avantajlar üzerinden de rekabet etmektedir. Türkiye ile İran'ın güç dengesinin analizi, hem bölgesel güvenlik mimarisini hem de küresel enerji ve ticaret hatlarını doğrudan etkilediğinden, önem arz etmektedir. Bu yazı, Türkiye ve İran'ın güç dengesi analizinin yalnızca askeri veya ekonomik düzeyde değil, yumuşak güç ve jeopolitik konum gibi farklı boyutlarla nasıl çıktılar ürettiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Süregelen İsrail İran çatışmalarından hareketle, Türkiye'nin İran'a nispetle nerede zayıf ve nerede kuvvetli olduğunu göstermek "sıranın Türkiye'de olduğunu düşünenler" için de ufuk açıcı olabilir.
YÖNTEM VE KAPSAM
Analizde, Hans Morgenthau'nun realist perspektifi (sert güç hard power), Joseph Nye'nin yumuşak güç (soft power) kavramı ve Mackinder ile Spykman'ın jeopolitik teorileri temel alınarak üç ayrı kuramsal mercek kullanılacaktır. Her bir yaklaşım için tanıtıcı çerçeve sunulduktan sonra, Türkiye ve İran'ın ilgili göstergeler (GSYH, savunma harcaması, turizm rakamları, kültürel miras, stratejik boğaz kontrolü vb.) ışığında potansiyelleri karşılaştırılacaktır. Sonuç bölümünde ise bu karşılaştırmanın özet tablosu üzerinden genel değerlendirmeler yapılarak, bölgesel güç dengeleri ve geleceğe yönelik muhtemel senaryolar tartışılacaktır.
1.GÜÇ YAKLAŞIMLARININ TEORİK ÇERÇEVESİ
REALİST PERSPEKTİF VE HANS MORGENTHAU
Hans Morgenthau, uluslararası sistemi anarşik bir ortam olarak tanımlar ve devletlerin birincil amacı "ulusal çıkar"larını maksimize etmek olarak kabul eder. Bu çerçevede güç, ekonomik kapasite (GSYH, stratejik sanayi altyapısı) ve askeri kabiliyet (askerî personel miktarı, modern savunma teknolojileri) gibi somut göstergelerle ölçülür. Realist yaklaşım, güç dengesinin (balance of power) hem barışı koruduğunu hem de büyük güçler arasındaki rekabeti şekillendirdiğini savunur; bu nedenle devletler, karşıt güçleri dengelemek için ittifaklar kurar, caydırıcı stratejiler geliştirir ve askeri modernizasyona yatırım yaparlar.
YUMUŞAK GÜÇ VE JOSEPH NYE
Joseph Nye'ye göre uluslararası arenada yalnızca zorlayıcı araçları (sert güç hard power) kullanmak yetersiz kalır; bir devletin çekim (attraction) oluşturma kapasitesi de kritik öneme sahiptir. "Soft power", bir ülkenin değerleri, kültürü, kurumları ve dış politikasının cazibesi sayesinde diğerlerini kendi iradesine ikna etme yeteneğidir. Film, müzik, spor, eğitim programları ve kalkınma yardımları gibi kültürel ve normatif araçlar, düşük maliyetle uzun vadeli meşruiyet sağlar. Nye, ayrıca "akıllı güç smart power" kavramıyla hem sert hem yumuşak güç unsurlarının dengeli kullanımını vurgular.
JEOPOLİTİK OKULLAR: MACKINDER VE SPYKMAN
Jeopolitik yaklaşımlar coğrafyanın stratejik rolünü ön plana çıkarır. Halford Mackinder'ın "Heartland" teorisi, Avrasya iç bölgelerini ("Dünya Adası"nın kalbini) kontrol eden gücün dünya hakimiyetine ulaşacağını öne sürerken; Nicholas Spykman, bu iç bölgeyi çepeçevre saran "Rimland"ın (Avrupa batısı, Orta Doğu, Asya kıyıları) siyasi kontrolünün belirleyici olduğunu savunur. Her iki okul da kara ve deniz yolları üzerindeki chokepointlerin (geçitlerin) önemine işaret eder; bu çerçevede stratejik boğaz kontrolü ve ulaştırma hatlarının güvenliği, devletlerin küresel rolünü şekillendiren temel coğrafi faktörler olarak değerlendirilir.
2. TÜRKİYE VE İRAN'IN POTANSİYEL GÜÇLERİ
Bu kısımda yukarıda bahsettiğim üç farklı yaklaşıma göre Türkiye ve İran'ın milli güç unsurlarını karşılaştırmaya çalışacağım. Bakalım ne çıkacak
2.1. REALİST BOYUT (SERT GÜÇ HARD POWER)
Türkiye:
Türkiye, 2025 itibarıyla yaklaşık 1,4 trilyon dolarlık nominal GSYH'ye ulaşmış büyük bir ekonomik aktördür. Savunma harcamaları son yıllarda 25 milyar dolar düzeyine çıkarken, aktif askerî personel sayısı yaklaşık 355.000'i bulmaktadır. Yerli savunma sanayiine yapılan yatırımlar (Altay tankı, T129 ATAK helikopteri, F-16 modernizasyonu, İHASİHA programları vb.) bu profilin tamamlayıcı unsurlarıdır. NATO üyeliği ve ABD'den satın alma anlaşmaları, Türkiye'nin caydırıcılık kapasitesini artırırken, bölgesel krizlere müdahale kabiliyetini de güçlendirmektedir.
İran:
İran'ın nominal GSYH'si 2023'te yaklaşık 400 milyar dolar civarında gerçekleşmiştir. Savunma bütçesi ise 8 milyar dolar seviyesindedir; buna karşın aktif askerî personel sayısı 600.000'i aşarak bölgedeki en kalabalık ordulardan birini oluşturmaktadır. İran'ın savunma sanayii, özellikle İHASİHA teknolojileriyle ön plana çıkmış; bölgesel vekâlet savaşlarında bu araçlar önemli rol oynamıştır. Yaptırımlar nedeniyle yüksek teknoloji harcamaları kısıtlansa da, yerli üretim ve caydırıcılık stratejileri (füze programı, yeraltı tesisleri) üzerinden "sert güç hard power" profilini korumaktadır.
2.2. YUMUŞAK GÜÇ (SOFT POWER) BOYUTU
Türkiye:
Kültürel miras zenginliği ve coğrafi çeşitlilik, Türkiye'yi dünyada turizmde ilk beş ülke arasına taşımıştır: 2024'te yaklaşık 52 milyon ziyaretçi ağırlanmıştır. UNESCO Dünya Mirası listesinde 21 site yer alırken, Türk dizi ve sinema endüstrisi küresel ölçekte izlenirlik kazanmakta; yurtdışı öğrenci sayısındaki artış da eğitim diplomasisi avantajı yaratmaktadır. Yunus Emre Enstitüsü başta olmak üzere devlet destekli kültürel programlar ve kalkınma yardımları, Türkiye'nin değerler aracılığıyla meşruiyet inşa etmesine katkı sağlamaktadır.
İran:
Pers tarihî mirası ve İslamî sanat birikimi, İran'ı UNESCO listesinde 28 siteyle kültürel mirasta dünya liderleri arasına yerleştirir. 2023'te yaklaşık 6 milyon turist ağırlanmış, bu sayı ekonomik yaptırımların sınırlayıcı etkisine rağmen kayda değerdir. İran sineması, özellikle Cannes gibi prestijli festivallerde ödüllerle tanınırken; dini eğitim kurumları ve mezhep odaklı yardım programları üzerinden mezhep kardeşliği ve direniş kültürü temalı bir yumuşak güç politikasını sürdürmektedir.