Sermaye birikimi yerine servet birikimi: Yerli ve milli ekonomimizin Marx'a göre analizi
Sevgili meslektaşım Hakkı Öztürk'le sohbetlerimizin ilhamıyla bugün size iktisat teorisindeki önemli konulardan biri olan servet ve sermaye birikimi üzerinden Türkiye'de son dönemde yaşadığımız anormal gelir dağılımı adaletsizliğinin arkasındaki yapısal problemi anlatmaya çalışacağım. Burada Marx'ın artı değer teğer teorisi ve onun geliştirdiği hayali sermaye kavramından da yararlanacağım. İyi okumalar.
GİRİŞ
Sermaye ve servet birikimi, ekonomik büyüme ve toplumsal refahın temel dinamiklerini anlamak için kritik kavramlardır. Özellikle küreselleşen dünya ekonomisinde, bu iki kavram arasındaki ilişki ve dönüşüm süreçleri iktisadi dengesizliklerin anlaşılmasında önemli ipuçları sunar. Kapalı ekonomilerde sermaye ve servet birikimi genellikle birbirine yakın değerlendirilirken, açık ekonomilerde doğrudan dış yatırımlar ve dış borçlanmalar bu ilişkide farklılaşmalara yol açar. Marx'ın artı-değer teorisi ve hayali sermaye kavramları, modern finansal sistemlerde yaşanan balon ekonomilerini ve üretken ile üretken olmayan sektörlerin dinamiklerini açıklamada rehberlik eder. Bu yazıda, bu teorik çerçeve ışığında Türkiye ekonomisinin son yirmi yılı incelenecek, sermaye ve servet birikimi arasındaki geçiş süreci ve yarattığı dengesizlikler tartışılacaktır.
SERMAYE VE SERVET NEDİR
Bu yazıda ele alınan kavramların bireysel bazda değil toplumsal bazda karşılıkları kullanılacaktır. Bu bağlamda bir toplumda toplam sermaye o ekonomideki bütün fiziki sermaye (üretimde kullanılan makine ve teçhizat), alt yapı sermayesi (ulaştırma, haberleşme, şehircilik alt yapısı ve üretimde kullanılan binalar), beşeri sermaye (üretimde kullanılan birikmiş bilgi ve teknolojik altyapı) toplamından oluşur. Ancak beşeri sermayenin parasal değerini ölçmek hem zordur, hem de modellemesi gayet karmaşıktır. Bu yüzden genelde toplam sermaye stoku denince fiziki sermaye ve alt yapı sermayesinin parasal değeri kabul edilir.
Bir toplumun serveti ise mali sermaye (bankacılık sektöründeki mevduatlar ve finansal sektördeki birikmiş fonlar), doğal servet (ormanlar, denizler, maden kaynakları vb) ve kültürel servetin (tarihi eserler, sanat eserleri, büyük abideler ve dini merkezler gibi) toplamından oluşur. Ancak doğal ve kültürel servete paha biçilemez, doğrudan üretim ilişkisine dahil edilemez. Bu yüzden toplam servet denince genelde mali sermaye akla gelir. O zaman şöyle bir tanım yapabiliriz.
"Bir toplumun serveti o toplumun geçmiş dönemlerdeki tasarruflarının toplamıdır. Bir toplumun sermayesi ise o toplumun geçmiş dönem yatırımlarının toplamından amortismanın farkına eşittir."
KAPALI EKONOMİDE SERVET VE SERMAYE BİRİKİMİ
Hangi iktisat ekolünden olursa olsun sermaye birikimi modellenirken genelde kapalı ekonomi varsayılır. Kapalı ekonomi modelinde, dış ticaret ve sermaye hareketleri ihmal edilir; dolayısıyla sermaye ve servet birikimi, milli düzeydeki tasarruf ve yatırımlar üzerinden değerlendirilir. Servet, geçmiş dönemlerdeki tasarrufların toplamı olarak tanımlanır. Pekiyi insanlar niye servet biriktirirler, yani niçin tasarruf yaparlar Tasarruf servet biriktirme gayesi olan bireylerin güç ve daha yüksek yaşam standardı veya gelecek güvencesi için yaptığı bir eylemdir. Yani servet birikiminde doğrudan üretim kapasitesini arttırmak gibi bir amaç yoktur.
Öte yandan sermaye ise, üretim sürecinde kullanılan makine, tesis, bina gibi fiziki varlıkların toplam değeridir. Sermaye stoku net yatırımların birikmiş değeridir ve yatırım ise işini ve üretim ölçeğini genişletmek isteyen firmaların yaptığı bir eylemdir. Yani servet birikimi ya da mali sermaye birikimi ile fiziki sermaye birikimi farklı toplumsal aktör ve gruplar tarafından farklı sebeplerle yapılır. Bundan niye bahsediyorum Çünkü hemen hemen bütün ana akım iktisat modellerinde kapalı ekonomide yatırımların finansmanında tasarruflar temel kaynak olarak kabul edilir. Yani, yatırım ve tasarruf birbirine özdeş kabul edilir. Bu ise bütün mali sermayenin yatırıma döneceği varsayımına dayanır. Sonuç olarak da tasarruflar ekonomik büyümenin ve sermaye birikiminin ön koşulu olarak görülür.
Ancak gerçek hayatta işler pek öyle yürümez. Her şeyden önce, özellikle çağımızda, mali sermayenin önemli bir kısmı yatırım kredilerine değil tüketim kredilerine aktarılır. Tüketim ise sermaye birikimine bir katkı sağlamaz. İkinci olarak sadece tasarrufun yatırıma dönüşmesi yetmeyebilir, tasarruflarla hangi sektörlere yatırımın finanse edildiği de önemlidir. çüncüsü de, özellikle günümüzde, küreselleşme ve yabancı sermaye hareketleri nedeniyle yatırım veya tasarruf fazlası durumlarının oluşması mümkündür. Dördüncüsü tasarrufları yatırıma döndüren finans sektöründe, teoride varsayıldığı gibi, tam rekabet piyasası çoğu zaman bulunmamaktadır ve bu da yatırım tasarruf eşitliğini bozabilecek etkilere sahiptir.
Sonuç olarak, kapalı ekonomide ana akım iktisat modellerine göre sermaye birikimi ve servet birikimi finans piyasasında dengeye gelme süreci ile birlikte eşitlenir. Tasarruf sahipleri üretim kapasitesini arttırma gibi bir gayeleri olmasa da finans sektörü kanalıyla bu süreç gerçekleşir. Ancak pratik hayatta bu ilişki yukarıda sıralanan dört etken sebebiyle gerçekleşmeyebilir.
AÇIK EKONOMİDE DIŞ YATIRIM VE DIŞ BORÇLA SERMAYE BİRİKİMİ
Açık ekonomide ise sermaye birikimi ve servet dinamikleri, ulusal sınırların ötesinde şekillenir. Doğrudan yabancı yatırımlar ve dış borçlanma, ülkelerin sermaye stoklarını kendi iç tasarruflarının çok ötesinde genişletebilmesini sağlar. Bu durum, özellikle gelişmekte olan ülkeler için büyüme fırsatları yaratırken, beraberinde finansal kırılganlıklar ve dış bağımlılık risklerini de getirir.
Bir ülke, doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla dış kaynaklı sermaye stokunu artırabilir; bu yatırımlar genellikle uzun vadeli ve üretken sektöre yöneliktir. Öte yandan, dış borç kullanılarak yapılan yatırımlar, kısa vadeli finansman baskısı yaratabilir ve geri ödeme güçlükleri ekonomide finansal sıkışıklığa yol açabilir. Özellikle özel sektörün dış borçlanması, sermaye akışlarındaki volatiliteyi artırarak ekonomik istikrarı tehdit eder.
Bu bağlamda, servet birikimiyle sermaye stokları arasındaki ilişki, açık ekonomide daha karmaşık bir hal alır. Bir ülkenin mali sermaye stoğu, iç tasarruflardan bağımsız olarak dış sermaye girişleriyle artabilir; ancak bu sermaye stokunun sürdürülebilirliği, dış borç servis yüküne ve yatırımların getirisine bağlıdır.
Sonuç olarak, açık ekonomi koşullarında sermaye birikimi, ulusal tasarrufların ötesinde küresel finansal akımların etkisiyle şekillenir. Bu durum, ekonomik büyüme için fırsatlar sunarken, mali sermayenin fiziki sermayeye dönüşmemesi halinde finansal krizlerin zeminini oluşturabilir.
MARX'IN ARTI-DEĞER TEORİSİ, RETKEN VE RETKEN OLMAYAN SEKTÖRLER İLE HAYALİ SERMAYE
Marx'ın artı-değer (surplus value) teorisi, kapitalist üretim sürecinin Marksist analizinde temel dinamiği oluşturur. Artı-değer, emek gücünün karşılığından daha fazlasının sermayedar tarafından el konulmasıyla ortaya çıkar ve sermaye birikiminin kaynağıdır. Bu çerçevede sermaye, üretken sektörlerde emek ve üretim araçlarının birleşmesiyle gerçek değer yaratan bir güç olarak görülür.