Kapitalizmin iskeleti coğrafyadır. Denize yakınlık, ülkenin hangi enlem ve boylamlarda yer aldığı, iklim vb. Ama bir bedeni oluşturan sadece iskelet değildir, damar ve sinir sistemi ile organlar da gereklidir. İşte bugün kapitalizmin damar ve sinir sistemini oluşturan ticaret yolları ile hayati organlarını oluşturan şehirleri inceleyeceğiz.
1.GİRİŞ
Bir önceki yazıda kapitalizmin maddi bedenini tartışmaya açmıştım: Harita, coğrafya, iklim, enerji kaynakları ve imparatorlukların bu harita üzerindeki konumları… Diamond, Sachs, Braudel ve Pomeranz üzerinden "coğrafya kapitalizmin kaderini ne kadar belirledi" sorusuna eğildik. Orada daha çok kıta ölçeğinde mekânı konuştuk. İşte bu ana coğrafya ve onun özellikleri kapitalist sistemin maddi bedeninin iskeletini oluşturur. Ama bir beden sadece iskeletten ibaret değildir. Bu iskeletin üzerine organlar, damarlar ve sinir ağları da eklenir. Kapitalizmin maddi bedeninde bu organlar çoğu zaman şehirler, damarlar ticaret yolları, dolaşan kan ise sermayedir.
Bu yazıda odağı biraz daha daraltıp şu soruya bakmak istiyorum:
"Kapitalizmin şehirle, ticaretle ve 'ilkel sermayeyle' kurduğu ilişkiyi kimler, nasıl anlattı"
Bu çerçevede dört damara değineceğim: Marx'ın ilkel birikim kavramı, Braudel'in ticaret şehirleri ve 'üst kat' kapitalizmi, Wallerstein'ın dünya-sistem ve merkez–çevre analizi, son olarak da Pirenne, Weber ve Sombart'ın burjuva şehri ve şehir özerkliği tartışmaları…
2. MARX: İLKEL BİRİKİM – SERMAYENİN TARİHİ GASBIN TARİHİ Mİ
Marx'ın Kapital'in sonunda anlattığı "ilkel birikim" hikâyesi, kapitalizmin doğuşunu klasik "tasarruf eden erdemli burjuvalar" masalından ayıran sert bir tablodur. Ona göre kapitalizmin ilk sermaye birikimi, masum ve evrimci bir sürecin değil; zor kullanarak mülksüzleştirme ve sömürgeci yağmanın ürünüdür.
Marx birkaç mekanizmaya dikkat çeker: İngiltere'deki çitleme hareketleri (enclosures) ile köylülerin topraktan koparılıp şehirlere ve ücretli emeğe zorlanması (yani küçük toprakların büyük sermaye tarafından satın alınıp birleştirilmesi); yeni kurulan atölye ve fabrikalarda, mülksüzleşmiş bu insanların işçi sınıfına dönüşmesi; aynı anda kolonilerde yürüyen köle ticareti, maden ve toprak yağmasıyla Avrupa'ya aktarılan dev servetler…
Bu açıdan bakıldığında şehir, kapitalizmin doğumhanesi kadar, bir anlamda "şiddetin yoğunlaştığı mekândır". İlkel birikim, sadece birikmiş parayı değil, mülksüzleşmiş bir işgücü ordusunu da gerektirir. Kapitalist bedeni besleyen ilk hamle, Marx'a göre epey kanlıdır.
Marx'ın anlatısı bugün de güçlüdür; çünkü kapitalizmin ortaya çıkışındaki ahlaki kırılmayı çıplak şekilde gösterir. Öte yandan bu çerçeve, tarihsel sürecin daha yumuşak geçişlerini, ticaret sermayesinin uzun erimli evrimini ve kurum inşasını ikinci planda bırakmakla da eleştirilir.
Şu soruyu sorabiliriz: İngiltere örneği dışında sermaye birikiminin daha az kanlı örnekleri var mıdır 12-15'inci Yüzyıllar İtalya şehir devletleri buna örnektir. Yine İspanya'da Müslüman Endülüs ekonomi politiği veya 9-11'inci Yüzyıl Bağdat'ı gasp olmadan ticaret yolları üzerinde oluşan bir sermaye birikimini örnekler. Ancak Marx'ın verdiği örnek kapitalizmin doğduğu coğrafyadaki örnek olması hasebiyle önemlidir. Geniş emekçi kesimlerden sömürü yoluyla elde edilen bir servet olduğu, bunun sadece İngiltere değil bütün sınıflı toplumlarda bulunduğu da açıktır. Ancak bu ilkel birikim hangi şartlarda kapitalist bir üretim tarzının oluşmasına kaynaklık eder Burada hem kapitalizmin ruh iklimi hem de ana coğrafya önem arz etmektedir…
3. BRAUDEL: ŞEHİRLER, TİCARET SERMAYESİ VE "ÜST KAT" KAPİTALİZM
Fernand Braudel, kapitalizmi anlamak için sadece fabrikalara değil, limanlara, hanlara ve borsalara bakmamız gerektiğini söyler. Onun ünlü ayrımı şudur:
Madde uygarlığı (gündelik hayat), pazar ekonomisi ve en üstte kapitalizm.
Pazar ekonomisi, köylünün, zanaatkârın, küçük esnafın dünyasıdır: Yerel üretim ve alışveriş. Kapitalizm ise bu pazarın "üst katında" oturan, uzun mesafe ticaretini, finansı ve devletle iç içe geçmiş büyük sermayeyi anlatır. Bu üst katın somut mekânları ise ticaret şehirleridir: Cenova, Venedik, Antwerp, Amsterdam, Londra…
Braudel'in gözünde kapitalizmin maddi bedeni, önce bu şehir ağları üzerinden şekillenir. Şehir, sadece nüfusun toplandığı yer değil; aynı zamanda kredi, sigorta, borsa, senet ve spekülasyonun da merkezidir. Kısacası kapitalizmin kalbi çoğu zaman fabrika bacasında değil, limandaki gemide ve şehir meydanındaki kambiyo masasındadır.
Braudel bu çerçeveyle kapitalizmi mekâna, denizlere ve şehirlere güzelce yerleştirir. Ancak eleştirmenleri, onun bazen aşırı yapısalcı davrandığını söyler: uzun dönemli ticaret ağları ve şehir yapıları o kadar vurgulanır ki, sınıf mücadeleleri, siyasal kırılmalar, bireysel girişimciler gölgede kalır. Yine de şehirleri kapitalizmin "organları" olarak düşünmek için en verimli kaynaklardan biri Braudel'dir.
4. WALLERSTEIN: DÜNYA-SİSTEMİ, MERKEZ–ÇEVRE VE TİCARET AĞLARI
Immanuel Wallerstein, kapitalizmi tek tek ülkelerin hikâyesi olmaktan çıkarıp, bir dünya sistemi olarak okur. Onun "modern dünya-sistem" analizi, 16. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan küresel bir işbölümüne dayanır: merkez, yarı-çevre ve çevre.
Merkez ülkeler; yüksek katma değerli üretim, finans, ileri teknoloji ve güçlü devlet yapılarıyla sistemin tepesinde yer alır. Çevre ülkeler ise hammadde, tarım ürünleri ve ucuz emek sağlayan, siyasi bakımdan daha kırılgan bölgeler; yarı-çevre ise ikisinin arasında, hem sömüren hem sömürülen konumdadır.
Bu yapı, uzun mesafe ticaret ağları üzerinden kurulur. Wallerstein'ın haritasında, Braudel'in dünya-ticaret şehirleri bu kez "dünya kenti" (world city) olarak belirir: Antwerp, Amsterdam, Londra gibi şehirler, hem ticaretin hem finansın, hem de siyasal kararların düğüm noktasıdır. Kapitalizmin bedeni, bir ülkenin değil, bu dünya sisteminin üzerinde yükselir.
Bu yaklaşım, kapitalizmi küresel eşitsizliklerle birlikte düşünmek için güçlü bir çerçeve sunar. Öte yandan bazı tarihçiler, Wallerstein'ın aşırı genelleyici olduğunu, yerel farklılıkları ve iç dinamikleri yeterince hesaba katmadığını söyler. Yine de şehirleri ve ticaret ağlarını küresel bir bedenin damarları gibi okumak açısından vazgeçilmezdir.
5. PIRENNE, WEBER VE SOMBART: BURJUVA ŞEHRİ VE ÖZERKLİK

17