Enflasyon beklentileri neden ayrışıyor

Hükümet ve TCMB vatandaşı enflasyonun düşeceğine neden ikna edemiyor

GİRİŞ

Sevgili okuyucularım, bugün hepimiz için önemli, önemli olduğu kadar iç sıkıcı bir konu hakkında yazacağım: Enflasyon ve enflasyon beklentileri. Ülkemizde resmen 2023 yılı Haziran ayından, fiilen 2024 yılı Nisan ayından itibaren bir dezenflasyon programı uygulanmaktadır. Hükümet ve Merkez Bankası bu resmen 2,5, fiilen 1,5 yıllık programla %70'lerdeki enflasyonu %33-34 bandına indirebilmiştir. Bu mutlak olarak bir başarı olarak gösterilebilir. Ancak gerek iktisat biliminin verileri gerekse de sokakta hepimizin tecrübe ettiği olgulara bakılırsa çok da memnun olunacak bir manzara değildir. 2024 yılından itibaren hemen hemen herkesin hemfikir olduğu bir nokta aylık enflasyonun %2'nin altına indirilmesi gerektiği, bu gerçekleşmezse dezenflasyon programının hedeflerinin tutmayacağıydı. Nitekim aradan geçen 1,5 seneden sonra hala daha aylık enflasyonu %2'nin altına indirebilmek çok zor gözükmektedir. Son olarak Eylül 2025 aylık enflasyonu %3,38 olarak açıklanmıştır.

Bir programın başarısını veya başarısızlığını belirleyen ana etken koyduğu hedeflere ulaşıp ulaşmamasıdır. 2023'ten bu yana, TCMB'nin enflasyon hedeflerini tutturduğunu söyleyemeyiz. Hedefler tutmayınca hedefleri güncel enflasyona uyarlayarak değiştirmek doğal bir uygulama haline gelmiştir. Bu da yüksek enflasyonla mücadelede en önemli etkenlerden biri olan enflasyon beklentilerini aşağıya çekmeyi zorlaştırmaktadır.

Enflasyon beklentisi niçin önemlidir Türkiye'de enflasyon sadece bugünün fiyat artışlarıyla ölçülen bir olgu değil; geleceğe dair beklentilerle de belirleniyor. Çünkü şirketler fiyatlarını belirlerken, hanehalkı tüketim kararlarını alırken, yatırımcılar portföylerini düzenlerken gelecekteki enflasyonu tahmin etmeye çalışıyorlar. Bu nedenle beklentiler, en az gerçekleşen enflasyon kadar kritik.

Ancak elimizde dikkat çekici bir tablo var: piyasa profesyonelleri 12 ay sonrası için enflasyonu yaklaşık %22, reel kesim %36–37, hanehalkı ise %53 civarında bekliyor. Merkez Bankası'nın yılsonu hedefi ise %24. Yani herkes farklı bir dünyada yaşıyor. Bu tablo bize tek bir şey söylüyor: Hükümet, vatandaşı enflasyon hedeflerine ikna edemiyor.

Peki neden İşte beş temel sebep:

1. FARKLI GRUPLARIN FARKLI BEKLENTİLERİ

Öncelikle enflasyonu herkes kendi gözlüğüyle görüyor. Burada hanehalkı, reel kesim ve piyasa profesyonellerinin gözlüğüyle bakmaya çalışalım:

Hanehalkı gıda, kira ve ulaştırma fiyatlarına odaklanıyor. Çarşı pazardaki artış, benzine gelen zam veya ev sahibinin yaptığı kira zammı vatandaş için "gerçek enflasyon" oluyor. Bu nedenle beklentileri genellikle daha yüksek. Örnek olarak verirsek, düşük ve orta gelir düzeyindeki milyonlarca vatandaşımız için öncelik, günlük gıda harcamaları, konut harcamaları, çocuklarının eğitim harcamaları ve ulaştırma giderleridir. Doğal olarak bu mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artışların oranı hane halklarının enflasyonunu belirleyen ana kriterlerdir. Ehh, bu fiyatların da %50 üzerinde arttığını hepimiz bilmekteyiz.

Reel kesim, yani iş dünyası, maliyetlere bakıyor: enerji, ücret, finansman giderleri, tedarik zinciri. Onlar için enflasyon, üretim maliyetleriyle eş anlamlı. Nispeten döviz kurları ve ücretlerin reel olarak düşük tutulduğu bu süreçte iş dünyasının enflasyon algısının hane halklarına göre daha düşük olacağını söyleyebiliriz.

Piyasa profesyonelleri ise modeller, çekirdek göstergeler, para politikası ve kur tahminleriyle hareket ediyor. Onların beklentisi daha düşük ama toplumsal ağırlığı sınırlı. Bu yüzden piyasa profesyonellerinin enflasyon beklentilerinin en düşük düzeyde olması da şaşırtıcı değil.

Sonuçta üç farklı grup, üç farklı enflasyon hikâyesi anlatıyor. Bu da ortak bir enflasyon algısının oluşmasını engelliyor. Bir dezenflasyon programının başarılı olabilmesi için bu grupların her birinin enflasyon beklentilerinin birbirine ve hükümetin hedefine yakın olması gerekir.

2. NET BİR PROGRAMIN OLMAMASI

İkinci sebep, hükümetin ve Merkez Bankası'nın programının net olmaması. Bir yandan "enflasyon hedefi" açıklanıyor, bir yandan da "tahmin aralıkları" sunuluyor. Hedefler tutmadığında yeni hedefler devreye giriyor, buna da "ara hedef" adı veriliyor.

Vatandaşın gözünde bu durum bir kafa karışıklığı yaratıyor. Hedefin ne olduğu, kime ne kadar güvenileceği belirsizleşiyor. Üstelik ileriye dönük bir para ve maliye politikası takvimi de kamuoyuyla paylaşılmıyor. Piyasa profesyonelleri bu belirsizlikleri biraz tolere edebiliyor; ama sıradan vatandaş, hedeflerin sürekli değiştiğini gördükçe "demek ki bu hedefler zaten tutmayacak" diyor.

Güven kaybı işte böyle başlıyor.

3. NİSPİ FİYAT DENGESİZLİĞİ

Üçüncü ve en kritik sorun, nispi fiyatlardaki bozulma. Türkiye 2021–22 yıllarında sert bir enflasyon şoku yaşadı. O dönemde sadece genel fiyat seviyesi yükselmedi; mallar arasındaki fiyat dengeleri de dağıldı.

Gıda ve kira çok daha hızlı arttı.

Hizmet fiyatları geriden geldi ama kalıcı biçimde yüksek seyretti.

Ücretler reel olarak eridi.

Kâr marjları ve rant gelirleri ise görece korundu.

Bugün hâlâ bu dengesizlikler düzelmiş değil. Ücretliler, kayıplarının telafi edilmediğini hissediyor. İşçiler için "enflasyon hedefi %24 olacak" denilmesi inandırıcı gelmiyor, çünkü yaşadıkları gerçek farklı: Ev kirası %100 artmışken, maaş artışı %40'ta kalıyor.