Demokrasinin zayıf halkaları: Otoriterliğe giden nedenler ve çıkış yolları

GİRİŞ

Geçen yazıda günümüzde yeniden canlanan otoriterleşme eğilimlerini referans alarak otoriter rejimlerin ne olduğunu, hangi kriterlerle nasıl sınıflandırıldıklarını anlatmıştım. Bugünkü yazımı demokrasinin zayıf tarafları üzerine kurgulamak istiyorum. Cevaplamak istediğim iki ana soru şunlardır: 1) Demokrasileri otoriter rejimlere dönüşmeye iten temel etkenler nelerdir (Demokrasiler nerede başarısız olursa halkı radikal düşünceleri savunan otoriter rejimleri talep etmeye sevk eder) 2) Demokrasilerin otoriter rejimlere dönüşmesini engellemek için ne gibi önlemler alınmalı Bu sorulara verilecek cevaplar birbiri ile tutarlı ve bağlantılı olmalıdır. Yani ilk sorunun cevabı hastalığın teşhisi, ikinci sorunun cevabı ise bu hastalığın tedavisini verecektir.

Bu soruları cevaplarken unutmamamız gereken bir nokta da, toplumsal birlik ve vatandaşlık şuurudur. Batı toplumları (Avrupa ve Kuzey Amerika) yüzyıllar süren kanlı mücadelelerle vatandaşlık haklarına ve toplumsal birlik şuuruna eriştiler. Bizim gibi toplumların ise bu değerleri tepeden inme bir şekilde elde ettikleri için bu değerleri özümseyemediğini görmekteyiz. Bu yazıyla amaçladığım ise bizim gibi toplumların Batı toplumları gibi demokrasiye ulaşmak için acı çekmesini engellemenin yollarını göstermektir.

Demokrasi yalnızca sandık değildir; eşit rekabet zemini, tarafsız hakem kurumlar ve özgür kamusal alan olmadan sandığın ürettiği sonuçlar meşruiyetini hızla yitirir. Kriz ve belirsizlik dönemlerinde toplumlar "etkinlik" ve "güvenlik" arzusuyla güçlü yürütmeye meyleder; bu meyil, eğer kurumsal frenler zayıfsa, zamanla otoriterliğe doğru kayışa dönüşebilir. Batı toplumları asırlara yayılan acı deneyimlerle "vatandaşlık şuurunu" içselleştirerek bu kayışa set çekerken, bizim gibi modernleşmesini büyük ölçüde "tepeden inme" yöntemlerle inşa etmiş toplumlarda yurttaşlık değerlerinin kökleşmesi daha kırılgan seyreder. Şimdi ilk soruyu cevaplayalım…

1. DEMOKRASİLERİ OTORİTERLİĞE İTEN TEMEL ETKENLER

Bu kısımda aşağıdaki soruyu cevaplamaya çalışacağım: "Demokrasileri otoriter rejimlere dönüşmeye iten temel etkenler nelerdir" ya da "Demokrasiler nerede başarısız olursa halkı radikal düşünceleri savunan otoriter rejimleri talep etmeye sevk eder"

1.1. PERFORMANS KIRILMASI VE ADALET DUYGUSUNUN ZEDELENMESİ.

Demokrasinin toplumsal kabulü yalnızca ilkelerle değil, sonuçlarla da beslenir. Yüksek enflasyon, işsizlik, büyüme dalgalanmaları ve gelir dağılımında derinleşen eşitsizlik, "çıktı meşruiyetini" aşındırır. Halk nezdinde siyasal sistem "adaletsiz" görünmeye başladığında, karmaşık reform vaatleri yerine "hızlı çözüm" ve "demir yumruk" vaat eden aktörler cazip hâle gelir. Özellikle rantiye gelirlerine dayalı finansman kalıpları vergi–temsil bağını koparır; vatandaşlık bilincinin maddi temelleri (vergileme, hesap sorma, denetleme) zayıflar.

1.2. HAKEM KURUMLARIN AŞINMASI VE "SERT OYUNUN" NORMALLEŞMESİ.

Yargı, yüksek seçim kurulları, Sayıştay ve bağımsız düzenleyiciler "oyunun hakemi"dir. Bu kurumların tarafsızlığı zedelendiğinde, rekabet zemini çarpıklaşır. Meclis teamüllerinin bozulması, olağanüstü hâlin olağanlaştırılması, "hukuken mümkün ama rejimi aşındıran" hamlelerin siyasetin rutinine dönüşmesi, demokrasinin görünümünü korurken özünü boşaltır. Bu süreçte baskı kadar kooptasyon da çalışır: ihale, medya ve terfi kanalları üzerinden kurulan çıkar ağları muhalefetin manevra alanını daraltır.

1.3. PARTİ SİSTEMİ PATOLOJİLERİ VE LİDERLİĞİN KİŞİSELLEŞMESİ.

Parti içi demokrasinin zayıflığı, üye tabanlarının karar süreçlerinden dışlanması ve aday belirlemede dar bir çevrenin belirleyici olması, siyasetin kurumsal kapasitesini törpüler. Rekabeti düzenlemesi beklenen partiler, "kartelleşme" eğilimiyle yeni aktörleri dışlamaya başladığında, seçmenin seçenek kümesi fakirleşir; siyaset kurumsallıktan kişisel sadakat ağlarına çekilir. Bu kişiselleşme, "etkinlik" iddiasıyla meşrulaştırılan yargı–bürokrasi tasarruflarıyla birleşince otoriterliğe kayış hızlanır.

1.4. BİLGİ EKOSİSTEMİNDEKİ ÇÜRÜME: TEKELLEŞME, DEZENFORMASYON, YANKI ODALARI.

Medya sahipliğinin yoğunlaşması, kamu ilanları ve vergisel araçlarla yapılan hizalama, dijital platformlardaki organize manipülasyonlar seçmenin güvenilir bilgiye erişimini bozar. Bireyler siyasi tercihlerini belirlerken "rasyonel cehalete" düşer. Yani siyasi tercihlerini oluşturmak için bilgi edinme maliyeti yüksek ve bu bilginin getirisi düşükken bireyler kendilerini yakın hissettikleri gruplarla birlikte sürü psikolojisiyle hareket ederler. Parti seçmeninin davranışları yerine futbol takımı taraftarı davranışlarını edinirler. Bu ortamda, basit, sert ve cezalandırıcı açıklamalar karmaşık çözüm önerilerine üstün gelir. Yanlış bilginin maliyeti düştükçe, "güçlü lider her şeyi çözer" miti güçlenir.

1.5. KUTUPLAŞMA VE GÜVEN EROZYONU.

Toplumsal fay hatları "varoluşsal" dile (hain–asıl halk, yerli–yabancı, biz–onlar) tercüme edildiğinde, uzlaşmanın meşruiyeti kalmaz. Seçmenler, tıpkı futbol taraftarları gibi, "rakibi yenmek uğruna" demokratik ilkeleri feda etmeye daha istekli olur. Bu psikoloji, güvenlik aygıtının siyasallaşmasıyla birleştiğinde—terfi ve operasyonlarda partizanlık, "özel görevli" yapıların türemesi gibi—hukukun kalkanını inceltir.

6. VATANDAŞLIK ŞUURUNUN ZAYIFLIĞI VE TOPLUMSAL BİRLİK ŞUURUNUN ZAYIFLAMASI.

Modern haklar, bizde büyük ölçüde devlet eliyle verildi; fakat çoğu zaman sınıf, cemaat, hemşerilik gibi bağların üzerinde bir yurttaşlık kimliği olarak öğrenilmedi. Ortak aidiyet zayıf kaldığında siyaset "yurttaşlar arası sözleşmeden" uzaklaşarak her bireyin mensup olduğu "lidere–cemaate" sadakatine dönüşür. Normatif değerler ile toplumsal pratikler arasındaki açıklık büyür; meşruiyet krizi derinleşir. Bu zemin, otoriter söylemin "birlik–dirlik–disiplin" vaadine hazır bir alıcı kitlesi yaratır.

2. OTORİTERLEŞMEYİ ÖNLEMEK İÇİN NE YAPILMALI

Bu kısımda aşağıdaki soruyu cevaplamaya çalışacağım: "Demokrasilerin otoriter rejimlere dönüşmesini engellemek için ne gibi önlemler alınmalı"

2.1. "KAYBEDİLEBİLİR İKTİDAR"I GARANTİ ALTINA ALMAK.

Seçim adaletini güçlendirmek ilk sırada gelir: eşit medya erişimi, şeffaf ve tavan–tabanlı kampanya finansmanı, makul seçim barajları, adil seçim çevresi tasarımı, bağımsız sayım ve etkili gözlem mekanizmaları… Bunlar "oyunun zemininin" düz olduğuna dair kamu güvenini artırır. Hakem kurumlara usul güvenceleri (nitelikli çoğunluk, gecikmeli yürürlük, çoğulcu kurul kompozisyonu) getirilmeden, günlük politik kaygılar kısa vadede her reformu baypas eder. Olağanüstü hâl yetkileri için dar tanım ve süre-son kuralı şarttır; çünkü olağanüstü hal yetkileri istisnaî durumlara özgüdür ve istisnalarla kalıcı düzen kurulamaz.

2.2. DEMOKRATİK NEZAKETİ RESTORE ETMEK.

Karşılıklı hoşgörü ve özdenetim ("yapabilirim ama yapmıyorum") demokratik oyunun görünmez sütunlarıdır. Meclis içtüzüğü ve teamülleri azınlık haklarını koruyacak biçimde işletilmeli; soru önergeleri, araştırma komisyonları, bütçe denetimi gibi araçlar vitrin değil, işleyen mekanizmalar olmalıdır. Parti sisteminde "kapı bekçiliği"—aşırıcılığı dışlayan asgarî demokratik mutabakat—seçim iş birlikleri ve koalisyon sözleşmelerinde açıkça yazılı hale getirilebilir.