Yeni yıla sayılı günler kaldı.
Eğer başlangıcımız gerçekten unutulmaz olsun istiyorsak, büyük kırılmalara değil küçük ama kararlı adımlara ihtiyacımız var. Kısa, sade ve istikrarlı...
Yeni yıl; eğlenmek, kendini kaybetmek ya da başka kültürlerin dayattığı bir eğlence anlayışına teslim olmak değildir. Aksine, insanın kendine maddi ve manevi bir çekidüzen vermesi, geçen ömrün muhasebesini yapıp itidal üzere bir hayatı yeniden düşünmesi için önemli bir fırsattır.
Yeni yıl, geride kalan bir yıla bakıp hayıflanmak değil; gelecek yıla yönelip insanlık adına sorumluluk almaktır. Neleri yapabildik, neleri ihmal ettik Daha iyisini yapmak için elimizde hangi imkanlar var İşte yeni yıl, bu soruların samimiyetle sorulması gereken bir eşiğidir.
Akıp giden zaman, elimizdeki en kıymetli sermayedir. Geri gelmeyeceğini bildiğimiz halde onu hoyratça harcamak, aslında geleceğimizi tüketmektir. Bu nedenle bugünleri, yaşadığımız çağın şartlarını da göz önünde bulundurarak yeniden düşünmeli ve geleceğimizi bu bilinçle inşa etmeliyiz.
Özellikle gençlik...
Zamanla yarışan, Sakarya misali hızla akan gençlik...
Bir toplumun en değerli hazinesi...
Tam da bu yüzden, yeni yıl gibi dönüm noktaları fırsat tacirleri için her zaman cazip olmuştur. Yılbaşı geceleri, masum eğlence kisvesi altında sunulan ama gençleri yeni ve tehlikeli alışkanlıklarla tanıştıran organizasyonların en yoğunlaştığı zamanlardır.
"Arkadaş ortamı" denilerek sunulan birçok programda, gençler farkında olmadan başka bir dünyanın içine çekilmektedir. Önünüze konan içecek, göründüğü kadar masum olmayabilir.
"Hadi bir dene, bir kereden bir şey olmaz" denilen maddeler, bir ömrün yönünü değiştirebilir.
Hafta sonu harçlığıyla girilen bir eğlencenin faturası bazen bir hayatı aşar. Bir anlık heves, kalıcı bağımlılıklara dönüşebilir. Bu nedenle toplum olarak algılarımız açık, sınırlarımız net olmalıdır. Eğlence; bireye, topluma ve insanlığa zarar vermeyen bir eksende anlamlıdır. Aksi halde eğlence değil, savrulmadır.
Zamanın, mekanın ve imkanların sınırlı olduğu bir dünyada sınırsız yaşam anlayışı bir yanılsamadır. Küreselleşmeyle yalnızca fiziki sınırlar kalkmadı; ne yazık ki etik sınırlar da aşındı. Bugün yaşadığımız en büyük erozyon, değerler üzerinden yaşanmaktadır. Bunun en ağır bedelini ise gençliğimiz ödemektedir.
Kültür baskısıyla dayatılan yaşam tarzları, gençlerin zihin dünyasını kuşatmakta; bazı dizi ve programlar sağlıksız rol modeller üretmektedir. Dünya değişmedi belki; ama biz ve ruh dünyamız değiştik. İçimizde yaşanan çözülme, dışarıdaki saygısızlığı büyüttü.
"Bir kere denemekten bir şey olmaz" sözü, bütün bağımlılıkların ortak başlangıç cümlesidir. Alkol, kumar, uyuşturucu ve diğer zararlı alışkanlıklar, çoğu zaman bu masum görünen cümleyle hayatlara girer.
Yılbaşı partileri, maalesef bu kötü alışkanlıklar için bir araç haline getirilmektedir. Zehir tacirleri için her genç potansiyel bir müşteridir. Özellikle bu dönemlerde daha ucuz ve denetimsiz üretilen kaçak içkiler ciddi bir halk sağlığı tehdidi oluşturmaktadır.
Her yıl yılbaşı gecelerinde ve tatil dönemlerinde alkol ve kaçak içki nedeniyle hayatını kaybeden insanların haberlerini okuyoruz. Buna alkollü araç kullanımının yol açtığı kazaları da eklediğimizde kayıpların sayısı ürkütücü boyutlara ulaşmaktadır. Hiçbir anne baba böyle bir acıyı yaşamak istemez. O halde seyirci kalma lüksümüz yoktur.
Örtülü reklam tehlikesi: Yanlış örnekler, yanlış algılar
Son dönemlerde yapılan uyuşturucu operasyonlarının kamuoyuna yansıtılış biçimi de ayrı bir sorun alanı olarak karşımızdadır. Gözaltına alınan bazı tanınmış isimlerin "kullandığını itiraf ettiği halde hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ettiği" algısı, gençlerin zihin dünyasında tehlikeli bir kapı aralamaktadır.

4