Yangına müdahale yetmez, sebebe müdahale şart!
Yaz geldi. Ne yazık ki biz yine bildik manşetlerle karşı karşıyayız:
"Aynı anda birçok noktada yangın çıktı..."
"Yangının çıkış nedeni henüz tespit edilemedi..."
"Yangına müdahale ediliyor..."
"Kundaklama şüphesi var..."
"Elektrik hatlarından çıktığı tahmin ediliyor..."
"Yanan alanlar imara mı açılacak"
Sanki geçen yaz hiç yanmamışız gibi...
Sanki her yıl binlerce hektarın kül olduğunu unutmuşuz gibi...
Sanki her yaz aynı acıyı yaşamıyormuşuz gibi...
Ve biz, yine aynı cümleleri tekrar ediyoruz. Aynı manşetleri okuyor, aynı açıklamaları dinliyor, aynı soruları soruyoruz.
Ama değişmeyen tek şey: Yanan ormanlarımız, tükenen oksijenimiz ve her yıl büyüyen çaresizliğimiz oluyor.
Artık ezberlenmiş cümleleri değil; kararlı adımları, caydırıcı yaptırımları ve önleyici sistemleri konuşmak zorundayız.
Çünkü mesele bundan çok daha derin.
Bir orman, yalnızca ağaçlardan ibaret değildir sevgili okurlarım.
O, suyun kaynağıdır.
Toprağın sigortasıdır.
Yaban hayatının evidir.
Oksijenin deposu, sağlığın, huzurun ve nefesin kendisidir.
Ama sadece bunlar da değildir:
Bir orman, bir milletin onuru, bir devletin hududu, bir medeniyetin hatırasıdır.
Bu yüzden orman yangınları, yalnızca bir doğa olayı değil; tarihimize, kimliğimize ve geleceğimize yönelmiş çok yönlü bir tehdittir.
Bu tehdide karşı yalnızca alevlere değil; o alevlerin ardındaki ihmale, kasıta ve zafiyete de bakmak zorundayız.
Çünkü görmezden geldiğimiz her ihmal, bir sonraki yangının kıvılcımıdır.
YANGINLARIN GERÇEK SEBEPLERİYLE YÜZLEŞMELİYİZ
Evet, küresel ısınma, kuraklık, nem oranının düşmesi ve rüzgar gibi doğal etkenler orman yangınlarını körükler.
Ama bu etkenler yalnızca zemini hazırlar.
Fitili ise büyük oranda insan çakar.
Ve acı gerçek şudur: Orman yangınlarının yaklaşık 90'ı insan kaynaklıdır.
Söndürülmeden bırakılan piknik ateşleri,
Yol kenarına atılan sigara izmaritleri,
Yasak olmasına rağmen yapılan anız yakmaları,
Elektrik iletim hatlarının saçtığı kıvılcımlar,
Cam kırıklarının mercek etkisiyle oluşan ısı yoğunluğu...
Bunların tümü "ihmal" başlığı altında masumlaştırılıyor. Oysa bu çağda bu tür ihmalin adı artık suçtur.
DAHA VAHİMİ: KASITLI YANGINLAR
Ne yazık ki bazı yangınlar ihmal değil, kasıtlı olarak çıkarılmaktadır:
Rant amacıyla çıkarılan yangınlar,
Terör örgütlerinin gerçekleştirdiği sabotajlar,
Toplumda panik oluşturmak için yapılan kundaklamalar...
Bunlar sıradan çevre suçları değil, devlete ve millete karşı örgütlü saldırılardır.
Ve bu eylemlerin adı artık açıkça konulmalıdır: Yeşil Terör.
Çünkü bu sabotajlar yalnızca çam ağaçlarını değil; çocuklarımızın nefesini, ülkemizin istikbalini hedef almaktadır.
O halde bu suçlar, "çevreye zarar verme" ifadesiyle geçiştirilemez.
Devlete karşı işlenmiş suç kapsamında değerlendirilmeli ve en ağır, ertelenemez cezalarla karşılık bulmalıdır.
YANGINLA DEĞİL, SİSTEMLE MÜCADELE ETMELİYİZ
Yangına müdahale her zaman gecikmiş bir eylemdir.
Mesele, yangın çıkmadan önce sistemi kurabilmektir.
İşte yapılması gerekenler açık ve nettir:
Ormanlık alanlar yaz aylarında termal kameralar, İHA'lar ve yapay zeka destekli sistemlerle 724 izlenmelidir.
Orman kundaklaması, yalnızca çevre suçu değil, vatana karşı suç olarak tanımlanmalıdır.
Yaz aylarında ormanlara girişler kontrollü hale getirilmeli, yüksek riskli bölgeler geçici olarak kapatılmalıdır.
Sigara içmenin yasak olduğu alanlar, orman çevresine kadar genişletilmeli; izmarit atmak hapis cezası gerektiren suç sayılmalıdır.