Sokaklarımızda dolaşan bir gölge var. Küçük bedenlerde gizlenmiş büyük suçlar... Elinde bıçak,silah; dilinde küfür, tehdit; gözlerinde cezasızlığın verdiği pervasız bir özgüven. Yaşı küçük, suçu büyük! Ve bu durum artık sadece ailelerin değil, bütün toplumun huzur ve güvenliğini tehdit eden bir mesele haline geldi.
Bugün çocukların suça sürüklenmesi değil, bilakis suç örgütleri tarafından sistemli bir biçimde suçun parçası haline getirilmesi söz konusu. Henüz 14-15 yaşındaki gençler, mafya görünümlü çetelerin tetikçileri, terör örgütlerinin taşeronları haline getiriliyor. Bu tabloyu görmezden gelmek, sadece bugünü değil; geleceğimizi de karanlığa mahkûm etmektir.
Geçtiğimiz aylarda 15 yaşındaki Mattia Ahmet Mingüzi'nin yaşıtları tarafından acımasızca katledilmesi, yalnızca bir cinayet değil; toplum vicdanına işlenmiş bir darbedir. Aynı şekilde 14 yaşında bir başka çocuğun bıçak darbeleriyle hayattan kopardığı Hakan Çakır cinayeti... Failin daha önce kulağını kestiği bir gencin görüntülerini sosyal medyada paylaşması, ellerinde uzun namlulu tüfeklerle güç gösterisi yapması... Bütün bunlar, gençliğin nasıl organize suç şebekelerinin oyuncağı haline getirildiğini açıkça ortaya koyuyor.
Artık biliniyor ki; suç örgütleri, çocukları cezasızlık zırhı olarak kullanıyor. Bir gencin tetikçi olarak gönderilmesi, işini bitirip birkaç yıl sonra "tecrübeli" bir suçlu olarak topluma geri dönmesi, sadece bireysel bir dram değil; aynı zamanda bir ulusal güvenlik tehdididir.
Bu noktada artık mesele, bireysel suçlardan ibaret değildir. Toplumun huzuru ve devletin bekasıyla doğrudan bağlantılı bir güvenlik sorunudur. Eğer bu çeteler kökünden temizlenmezse, Türkiye de Güney Amerika ülkelerinin yaşadığı çeteleşme kabusuna sürüklenebilir.
İşte tam bu noktada inancımız şudur: Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğiyle, bu meseleye el atmasıdır. Türkiye'nin son 20 yılda terörle mücadelede, organize suç şebekelerini çökertmede gösterdiği kararlı duruş ortadadır. Bugün de aynı kararlılıkla, emniyet güçlerimizin sahadaki mücadelesi, adaletin caydırıcı eli ve MİT'in stratejik istihbarat gücü bir araya getirildiğinde, bu kirli yapıların kökünü kazımak mümkün olacaktır.
Devletin üç sacayağı -Emniyet, Adalet, MİT- tam bir uyumla çalıştığında, sokaklarımızda suç değil; güven hüküm sürecektir. Bu koordinasyon yalnızca faili değil, azmettirenleri, yönlendirenleri, arkalarındaki yapıları da çökertmek için şarttır. Çünkü mesele yalnızca bir çocuğun işlediği suç değil; onu suça yönlendiren karanlık ağlardır.
Bugün artık toplumun beklentisi açıktır: Suçun yaşına değil, suçun ağırlığına bakılmalıdır. Cinayet, silahlı gasp, uyuşturucu satıcılığı gibi ağır suçlarda 14 yaş üstü gençler, yetişkin gibi yargılanmalıdır. Bu adaletin gereği olduğu kadar caydırıcılığın da anahtarıdır.
Aynı zamanda, çocuk suçluların suç örgütlerinin kampına dönüşen mevcut yapılar yerine disiplin ve eğitim temelli farklı ve özellikli kurumlarda tutulması gerekir. Burada ne şiddet ne de yumuşaklık hakim olmalı; akıllı, denetimli ve kararlı bir sistem kurulmalıdır.
Polisin yetkileri, olay sonrası değil olay öncesi müdahaleyi de kapsamalıdır. Suç ihtimali olan bölgeler -okul çıkışları, AVM çevreleri, metrolar, terk edilmiş binalar- sürekli gözetim altında tutulmalıdır.