Yılın her günü farklı bir anlamla süslenir oldu. Takvimler renkli, vitrinler süslü, sosyal medya paylaşımları cıvıl cıvıl. 8 Mart geldiğinde ise dört bir yan "Dünya Kadınlar Günü" mesajlarıyla dolar, güller dağıtılır, indirimler yapılır, süslü cümleler sarf edilir. Ama sorarım size: Gerçekten neyi kutluyoruz
8 Mart'ın tarihçesini kaç kişi bilir Veya daha doğrusu, bilerek mi unutturulmuştur
Tarih 8 Mart 1857. ABD'nin New York kentinde, tekstil işçisi kadınlar, insanlık dışı çalışma koşullarına, uzun mesailere, düşük ücretlere karşı hak talebi amacıyla grev yaparlar. Talep ettikleri şey insanca bir yaşamdan ibarettir. Ama Batı'nın özgürlük naraları atılan o "medeniyetin merkezinde" polis müdahale eder, kadınlar fabrikaya kilitlenir, fabrikaya kilitlenen kadın işçilerin üzerine ateş açılır, çıkan yangında 120 kadın diri diri yanarak can verir. Evet, bugün adına "kutlama" dediğimiz gün, işte bu vahşetin üzerine bina edilerek kadınlara "gün" olarak yazılmıştır.
Ama gelin görün ki Batı, kendi zulmünü bir kez daha ustaca paketlemeyi başarır. Katliamın üstünden yıllar geçer, "kadın hakları" söylemleri devreye girer, 8 Mart parlatılır, makyajlanır, kapitalizmin vitrininde süslenir. Bugün 8 Mart; çiçek kampanyalarının, AVM reklamlarının, İnstagram storylerinin gününe dönüşür. Peki o fabrikada yakılan kadınlar Onların feryadı mı kaldı, yoksa indirim kuponlarına mı kurban edildi
Biz de Batı'nın bu unutturma oyununa gönüllü figüranlık yaparız çoğu zaman. 8 Mart'ta kadınlarımıza birer kırmızı karanfil verip rahatlarız. Oysa bugün bize bir şey hatırlatacak ve öğretecekse, o da Batı'nın ne denli acımasız, ne kadar ikiyüzlü olduğudur. Bu tabloyu tarif ederken ikiyüzlü mü desem, yoksa ikiyüzsüz mü doğrusu kararsızım. Geçmişte o kadınları yakan da onlardı, bugün dünyayı kana bulayan, mazlum coğrafyalarda kadınların, çocukların üzerine bombalar yağdıran da yine onlar.