Türkiye'nin demografik yapısı hızla değişiyor ve TÜİK'in 2024 nüfus verileri bu değişimin vahametini gözler önüne seriyor.
Nüfus artış hızı habire düşüyor, köylerden kentlere göç hızlanıyor, doğurganlık oranı azaldıkça azalıyor ve yaşlı nüfus artmaya devam ediyor.
Bu tablo, sadece bir istatistik meselesi değil; ekonomik, sosyal ve ulusal güvenlik açısından büyük bir tehdittir.
Milli Savunma Üniversitesi Rektörü kıymetli dostum Prof. Dr. Erhan Afyoncu'nun bu konudaki açıklamaları, bugüne kadar yeterince tartışılmayan ve de ne yazık ki pek anlaşılamayan ancak Türkiye'nin geleceği açısından hayati öneme sahip bir meseleyi gündeme getirdi: Nitelikli Türk soylu göçü.
Afyoncu hoca, Türkiye'nin nüfus azalmasını önlemek için dünyanın farklı yerlerinde varlığını sürdürmekte zorlanan Türklerin ülkeye kazandırılması gerektiğini söylüyor. Bu, sıradan bir göç politikası önerisi değil; aksine Türk dünyasıyla ve gönül coğrafyamızla bağlarımızı güçlendirecek, milli kimliği koruyacak ve demografik sürdürülebilirliği sağlayacak bir strateji önerisidir.
KENDİ İNSANIMIZA SAHİP ÇIKMAZSAK KİM SAHİP ÇIKACAKBugün dünyada milyonlarca Türk soylu insan, kimliğini koruma mücadelesi veriyor. Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri sistematik baskı, kültürel asimilasyon ve toplama kampları tehdidi altında yaşamaya çalışıyor. Balkanlar ve Batı Trakya'daki Türkler, özellikle Yunanistan ve Bulgaristan'da dinî ve kültürel haklarını koruma mücadelesi verirken, eğitim ve siyasi temsiliyet haklarından mahrum bırakılıyor. Kırım Türkleri, 1944 sürgününün yaralarını henüz saramadan, Rusya'nın bölgeyi ilhakıyla birlikte yeniden baskı ve yıldırma politikalarına maruz kalıyor. Benzer tabloyu Kafkasya 'daki diğer bölgelerdeki Türkler yaşamaktadır. Irak ve Suriye'deki Türkmenler, savaş ve çatışmalar nedeniyle sürekli bir varlık mücadelesi verirken, demografik yapılarını korumak için adeta hayatta kalma savaşı vermektedir. Orta Asya'da Ahıska Türkleri, Afganistan Türkmenleri ve diğer Türk toplulukları, yaşadıkları ülkelerde marjinalleştirilerek ekonomik, siyasi ve sosyal zorluklarla baş başa bırakılıyor.
Bu tablo gösteriyor ki, Türkiye sadece kendi sınırları içerisindeki nüfus yapısını korumakla yetinemez; aynı zamanda tarihî sorumluluğunun da bilincinde olarak Türk dünyasına sahip çıkmak zorundadır. Aksi halde, bu toplulukların asimilasyonu hızlanacak, kültürel bağlar kopacak ve Türkiye, soydaşlarıyla olan kadim bağlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Üstelik, bu insanlar Türkiye'nin toplumsal ve kültürel dokusuna zaten uyumludur. Yüzlerce yıldır ortak bir tarih, dil, din ve medeniyet çerçevesinde şekillenmiş bir kimliğe sahiptirler. Gittikleri ülkelerde Türk kültürünü yaşatmaya çalışmış, ekonomik kalkınmada öncü olmuş, bilim, sanat ve ticarette önemli roller üstlenmişlerdir. Ancak bugün, varlıklarını sürdürebilmek için güçlü bir anavatana ihtiyaçları var. Türkiye, bu insanlara kapılarını açtığında, sadece demografik bir avantaj elde etmekle kalmayacak, aynı zamanda ekonomik ve sosyal kalkınma açısından büyük bir fırsat yakalayacaktır. Çünkü bu insanlar, yıllardır farklı ülkelerde hayatta kalma mücadelesi vermiş, girişimci ruhlarıyla, eğitim seviyeleriyle ve meslekî tecrübeleriyle Türkiye'ye önemli katkılar sunabilecek potansiyele sahiptir.
Türkiye, Batılı ülkelerin yaptığı gibi herhangi bir nitelikli göçmen kabul etme politikasından ziyade, kendi soydaşlarını kucaklayan ve onları ülkesine entegre eden bir göç stratejisi geliştirmelidir. Kültürel ve demografik devamlılık açısından bu, bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu bağlamda, devlet politikaları, bu toplulukların Türkiye'ye geliş süreçlerini kolaylaştırmalı; eğitim, iş, barınma ve vatandaşlık hakları gibi konularda hızlandırılmış programlar oluşturmalıdır. Böylelikle hem Türkiye'nin nüfus yapısı güçlenecek hem de Türk dünyasıyla olan tarihi ve stratejik bağlarımız daha da kuvvetlenecektir.
GÖÇ POLİTİKAMIZI YENİDEN ŞEKİLLENDİRMELİYİZYukarda da belirttiğim gibi ülkemiz bugüne kadar, göç politikalarında genellikle ekonomik ve insani gerekçeleri ön planda tuttu. Ancak demografik sürdürülebilirlik, milli kimlik ve toplumsal yapı açısından da göçü yeniden ele almak zorundayız. Avrupa ülkeleri, nitelikli göçmenleri çekmek için özel programlar geliştirirken, Türkiye Türk soylu nüfusu ülkeye kazandırmayı bir devlet stratejisi haline getirmelidir.
Bu çerçevede yapılması gerekenler şunlardır:
1. Türk Dünyasından ve Diasporadan Göç Teşviki
Türkiye, Türk soylu göçmenler için hızlandırılmış vatandaşlık süreçleri, ekonomik teşvikler ve entegrasyon programları oluşturmalıdır. Özellikle Uygur Türkleri, Kırım Tatarları, Ahıska Türkleri, Batı Trakya Türkleri ve Orta Asya'dan gelen soydaşlarımız için özel göç programları hayata geçirilmelidir.