Suriye, on yılı aşkın süredir savaşın yıkıcı etkileriyle boğuşuyor. Eli kanlı Esed rejimi, halkını baskı ve zulümle sindirirken, sahadaki diğer aktörler de bölgeyi şekillendirme çabasında. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamaları, Suriye'nin geleceğine dair önemli bir perspektif sunuyor:
"Esed'e bir çağrımız olmuştu. 'Gel görüşelim, Suriye'nin geleceğini birlikte tayin edelim' demiştik. Ancak Esed'den olumlu bir cevap alamadık. İdlib'den sonra Hama, Humus muhaliflerin elinde. Şam'a doğru da bir ilerleyiş söz konusu. Temennimiz, kazasız belasız bir şekilde Suriye'deki bu yürüyüş devam etsin."
Bu sözler, Türkiye'nin barış ve istikrarı önceleyen, halkın özgürlüğünü merkeze alan bir yaklaşımı benimsediğini gösteriyor. Sahadaki gelişmeler ise bu süreçte dikkatle takip edilmesi gereken bir tabloyu gözler önüne seriyor.
HTŞ VE TEMKİNLİ BİR YAKLAŞIM
Heyet Tahrir Şam (HTŞ), Esed rejimi, PYD ve İran destekli grupların zulmüne karşı mücadele eden bir yapı olarak öne çıkıyor. Örgütün bu mücadeledeki rolü, bölge halkı için bir umut ışığı olarak algılansa da, HTŞ'nin gelecekte nasıl bir yön izleyeceği sorusu önemini koruyor. Örgütün bugünkü etkisi, hem askeri hem de toplumsal düzeyde dikkatle analiz edilmelidir.
HTŞ'nin son dönemdeki ilerleyişi, Esed rejimi ve İran destekli güçlerin kuşatmasına karşı bir denge unsuru oluşturuyor. Ancak bu yapının uzun vadede Suriye halkı için ne tür bir çözüm sunduğu ve bölgeye nasıl bir gelecek vaat ettiği temkinli bir bakış açısıyla değerlendirilmelidir.
ESED REJİMİ, PYD VE İRAN DESTEKLİ MİLİSLER
Suriye'nin içinde bulunduğu durumun en büyük sorumlusu, zalim Esed rejimidir. Kendi halkını katletmekten çekinmeyen bu yönetim, şehirleri yerle bir etmiş, milyonlarca insanı yerinden etmiştir. Bunun yanı sıra, PYD'nin etnik temizlik politikaları ve İran'ın mezhepçi milisleri, bölgeyi daha da karmaşık bir hale getirmiştir. Suriye halkının bu karanlık kuşatmadan kurtarılması, bölgenin geleceği açısından kritik önemdedir.
TÜRKİYE'NİN STRATEJİK POZİSYONU
Türkiye, Suriye krizinde her zaman insani değerleri ön planda tutarak, barış ve huzuru sağlamayı hedefleyen bir duruş sergilemiştir. Cumhurbaşkanımızın ifadelerinde de görüldüğü gibi, bu süreçte akılcı bir diplomasi ve sahadaki gelişmeleri yakından takip eden bir yaklaşım esastır.