Sınırı Aştınız! Bu, sükût edilemeyecek bir saldırıdır

Bazen kelimeler kifayetsiz kalır. Ne öfkenizi tam anlatabilir, ne kırgınlığınızı dillendirebilir, ne de inancınıza uzanan o kirli eli tarif edebilirsiniz. İşte şimdi tam da öyle bir vakitteyiz.

Sözde mizah, özde inanç düşmanlığının ve kültürel sabotajın merkezi haline gelen Leman Dergisi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.s.) yönelik tahammül sınırlarını aşan bir ahlaksızlık örneğine imza attı. Karikatür kılığında işlenmiş bu alçaklık; yalnızca bir şahsı ya da bir dini değil, bu toprakların bin yıllık medeniyet kodlarını, imanla yoğrulmuş vicdanını ve milletimizin kırmızı çizgilerini hedef almıştır.

Bu bir hakaret değil; apaçık bir taarruzdur. Ve bu taarruz karşısında susmak, mazur göstermek, geçiştirmek; alenen suç ortaklığıdır!

BU BİR MİZAH DEĞİL, NEFRET SUÇUDUR!

Hiç kimse "ifade özgürlüğü" kisvesi altında kutsallarımıza dil uzatamaz. Düşmanlık, mizah maskesiyle örtülemez.

Bu yapılan; mizah değil, maneviyata savaş açmaktır. Hiciv değil; küfrün propaganda karikatürüdür. Bu zihniyetin özgürlükle ilgisi yoktur. Bu düpedüz içimizdeki Charlie Hebdo'culuktur.

Üstelik hakaret yalnızca Hz. Muhammed (s.a.s.) ile sınırlı değildir. Aynı karikatürde, Hz. Musa'ya da açık bir edepsizlikle saldırılmıştır. Bu, yalnızca İslam'a değil; İlahi vahyin tamamına, semavi dinlerin bütününe yöneltilmiş organize bir hakarettir. Hedef sadece Müslümanlar değil; inanmak ve ahlaka yaslanmak isteyen herkesin inanç özgürlüğüdür.

MUKADDESAT BİZİM NAMUSUMUZDUR

Bin yıldır bu millet, peygamber aşkıyla yanmış; sancağını Ravza'ya rüzgar etmiş, duasını gözyaşıyla mühürlemiştir. O'nun adını saygıyla anan bir ümmetin fertlerine, sözde mizah yoluyla saldırmak; bir halka topyekûn hakaret etmektir.

Bu millet; İstanbul'un fethinde "Ey Allah'ın Resulü'nün müjdelediği komutan!" diye yürüyen bir ecdadın torunudur.

Bugün hatırlamamız gereken bir başka isim daha vardır: Medine Müdafiîsi Fahreddin Paşa!

O, açlıkla, kuşatmayla, sürgün tehdidiyle sınanırken dahi, "Ben bu mübarek toprakları, Hz. Peygamber'in emanetini İngiliz'e teslim etmem" diyerek Ravza'yı canı pahasına savunmuştur.

İki buçuk yıl boyunca çekirgeyle beslenerek Medine toprağına düşen her bombayı imanıyla göğüslemiş bir nöbettir onunki.

Ve şimdi bizlere düşen, o şuur ile kutsallarımıza uzanan karanlık ellere karşı aynı kararlılığı göstermektir. Çünkü bizim için mukaddesat yalnızca bir inanç değil; bir namus borcudur.

Bu toprakların irfanını, vakur duruşunu ve mukaddesat refleksini en sade ve sarsıcı biçimde tarif edenlerden biri de merhum yazar ve siyaset bilimci Mustafa Çalık olmuştur. Şöyle der:

"Türk, namaz kılmasa, oruç tutmasa bile Peygamberine hakaret edilen yerde, kafası iyi olsa bile bıçağı sıyırır, başını belaya koyar. Türk dindar olmasa bile dinini, mukaddesatını savunur."

İşte bu sözdür bu milletin vicdan haritası.

İşte bu duygudur bu milletin damarlarındaki iman refleksi.

Ve işte bu yüzden, bu milletin susması beklenemez!

Nabî'nin yüzyıllar öncesinden verdiği ikaz bugün hala yankılanmaktadır:

Sakın terk-i edebden, kûy-i mahbûb-i Huda'dır bu!

Nazargah-ı ilahîdir, Makam-ı Mustafa'dır bu.