Sednaya... Yüzyılımızın kara bir lekesi, insanlık tarihine düşmüş en utanç verici, en derin yara. İnsanlık onurunun ayaklar altına alındığı, vicdanların körleştiği ve adaletin sessizliğe mahkûm olduğu bu cehennem, yalnızca bir bölgeye ait bir trajedi değil, tüm insanlığın ortak vicdanında derin bir yara ve utancın sımsıcak bir izi olarak belirmektedir. Bu karanlık köşe, yalnızca Esed rejiminin değil, bu rejime sessiz kalanların ve destek verenlerin de yüz karasıdır.
Basına yansıyan tanıklıklar ve görüntüler, burada yaşanan akıl almaz işkencelerin boyutlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Binlerce masum, asitlerde eritilmiş, cesetleri preslenmiş; caniler, şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemlerle insanlığı çiğnemişlerdir. Dahası, ölülerin bir kısmının organlarının eksik olduğu ve bu zalimlerin organ ticareti yaptığına dair somut bulgular, işlenen suçların boyutunu açıkça ortaya koymaktadır. Sednaya, yalnızca Esed rejiminin vahşetini değil, insanlığın vicdanının nasırlaşmış halini de gözler önüne sermektedir.
SEDNAYA'NIN ÇIĞLIĞI VE VİCDANIMIZIN SESSİZLİĞİ
Sednaya'da yaşananlar, yalnızca Suriye'nin yıkılan şehirlerini değil, aynı zamanda insanlığın vicdanında çöken değerleri de simgeliyor. Suriye'de yıkılan sadece taş duvarlar olmadı; insanlık onuru, adalet duygusu ve vicdan da enkaz altında kaldı. Her bir yıkıntı, yalnızca bir şehir ya da ülke için değil, tüm insanlık adına kaybedilmiş bir savaşı temsil ediyor.
Bu cehennemden yükselen çığlıklar, tecavüzlerin, işkencelerin ve akılları zorlayan insanlık suçlarının yankılarıdır. Kadınların feryatları, çocukların gözyaşları ve ölümün soğuk nefesi altında sessizliğe mahkûm edilenlerin suskunluğunu duymamak, insanlığın kalbine saplanmış en büyük hançerdir. Elektrik şoklarıyla işkence görenlerin, kimyasal asitlerle yok edilen bedenlerin çığlığı, yalnızca Esed rejiminin değil, bu vahşete göz yuman herkesin ortak utancıdır.
Esed rejiminin arkasındaki destekçilerin bu kanlı düzene verdiği katkılar, bu karanlık döngüyü sürdürülebilir hale getirmiştir. Onlar, bir halkın umutlarını ellerinden alan, hayallerini karartan ve insanlık onurunu ayaklar altına seren bu düzenin en az zalim kadar suç ortağıdır. Sednaya'dan yükselen feryatlar, insanlığı titretmeli ve yüreklerde bir yangın başlatmalıydı. Ancak olmadı. Dünya yine sustu, yine gözlerini kapadı.
Sessizlik, bu vahşeti durdurabilecek olanların en büyük suç ortağı haline geldi. Sednaya yalnızca bir hapishane değil; insanlığın sessizliğe gömülerek kendi vicdanını kaybettiği, adalet duygusunu mezara gömdüğü bir sembol olarak karşımızda duruyor. Unutmayalım ki Sednaya'da yalnızca masum bedenler değil, insanlığımızın onuru da öldürüldü.
ESED KAFALILAR VE İÇİMİZDEKİ ŞEBBİHA TEHLİKESİ
Ne yazık ki ülkemizde Esed'i mazur gören, onun zalimliğini özümseyen ve şebbiha zihniyetine sahip bir kesim var. Bu kesim yalnızca mazlum Suriyelilere değil, sağduyulu milletimizin tamamına bir Sednaya hayali kurmaktadır. Demokrasi ve özgürlük maskesi takarak toplumun hassasiyetlerini istismar eden bu karanlık güruh, eline fırsat geçtiğinde yalnızca Suriyelileri değil, milletimizin vicdanını, birlik ve beraberliğini de hedef alacaktır.
Bu zihniyetin asıl amacı, ülkemizin huzurunu bozarak, adalet duygusunu yerle bir eden bir açık Sednaya düzeni kurmaktır. Esed'in yöntemlerini ilham kaynağı olarak gören bu kesim, yalnızca Suriyelileri dışlamıyor, aynı zamanda milletimizin sağduyusunu, merhametini ve özgürlüğünü yok etmek için de sinsice çalışıyor.
Bu gruba karşı uyanık olmak zorundayız. Tarih bize göstermiştir ki, zalimin destekçileri yalnızca mazlumu değil, her sağduyulu insanı hedef alır. Esed'in zulmüne güzellemeler yapanların ve onun kanlı yöntemlerini meşrulaştırmaya çalışanların, milletimizin dirayetini ve birlik ruhunu kırmayı amaçladıkları unutulmamalıdır. Ancak milletimizin vicdanı ve feraseti, bu karanlık zihniyeti bozguna uğratmaya, zalimin oyunlarını bozmaya her zamankinden daha hazırdır.