Sağlıkta teknolojik istiklal: Geç kalmış bir adım, büyük bir umut

Geçtiğimiz günlerde İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, İlim Yayma Ödülleri kapsamında düzenlenen "Sağlıkta Teknolojik İstiklal" çalıştayında çarpıcı bir konuşma yaptı. Öyle hayatî meselelerin altını çizdi ki; sadece sağlık politikalarıyla değil, ülkenin tam bağımsızlık vizyonuyla doğrudan ilgili bir stratejik açılım sundu.

Sayın Erdoğan'ın sözleri özetle şunlardı: Türkiye'nin ilaç pazarı 10,3 milyar dolar büyüklüğüne ulaşmış durumda. Ancak bu pazarın yüzde 55'i hala ithal ürünlerle karşılanıyor. Biyoteknolojik ilaçların pazar payı yüzde 16. Tıbbi cihaz pazarının büyüklüğü 2,5 milyar dolar civarında; yerli üretim oranı ise ne yazık ki yüzde 20'nin altında. Türkiye'de 90'dan fazla ilaç üretim tesisi bulunuyor; ancak yenilikçi ürünlerde hala ciddi bir kapasite sınırlılığı var. Bu tablo, ülkemizin sağlık alanında stratejik dışa bağımlılığını sürdüren bir resim ortaya koyuyor.

Tam da bu noktada, Bilal Erdoğan "Sağlık Sanayi Başkanlığı"nın kurulması gerektiğine işaret ediyor. İlaç, aşı, biyoteknolojik ürün ve tıbbi cihaz üretiminde kurumlar arası koordinasyonu sağlayacak; Ar-Ge ve inovasyonu teşvik edecek; ruhsatlama süreçlerini hızlandıracak; finansman ve teşvik mekanizmalarını güçlendirecek bağımsız ve etkin bir yapı öneriyor.

Bu tespitler yeni değil. Ancak ilk kez bu denli açık, yüksek sesle ve somut bir öneriyle dile getiriliyor. İlginçtir ki bu ihtiyaç yıllardır akademik çevrelerde, sağlık bürokrasisinde, bilim dünyasında ve kimi vizyoner siyasetçiler arasında konuşuluyordu. Biz de yıllar önce, çeşitli platformlarda "Türkiye'nin ilaç ve tıbbi cihazda yerlileşme ve millileşme seferberliğine ihtiyacı var" demiş, hatta bu alanda bir kurumsal yapı kurulmasını defalarca önermiştik. Ancak bu fikri hayata geçirememiştik. Belki zamanın ruhu, şartların olgunlaşmaması ve karar verici iradenin öncelik sıralaması böyle bir adıma o dönemde fırsat vermemişti.

Bugün ise bir fırsat penceresi aralanıyor. "Sağlık Sanayi Başkanlığı" önerisi, Türkiye'nin sağlıkta dışa bağımlılığına son verme iradesinin somut bir adımı olmaya adaydır. Üstelik bu adım, yalnızca sağlık sektörünü değil; sanayiyi, akademiyi, ekonomiyi, dış politikayı ve nihayetinde millî güvenliği de doğrudan ilgilendiriyor.

Çünkü sağlık sektörü, bir ülkenin kendi kendine yeterliliğiyle; kriz ve savaş gibi olağanüstü durumlarda halkının sağlığını koruyup koruyamayacağıyla; pandemiler ve biyolojik tehditler karşısında ayakta kalıp kalamayacağıyla doğrudan bağlantılıdır. Sağlıkta dışa bağımlılık sadece ekonomik bir zaaf değil; aynı zamanda stratejik bir kırılganlıktır.

Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye'nin bu alandaki en somut başarı örneklerinden biri, kurucu rektörlüğünü üstlendiğim Sağlık Bilimleri Üniversitesi'dir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın doğrudan talimat ve vizyonlarıyla kurulan bu üniversite, kısa sürede Türkiye'nin ve dünyanın saygın akademik kurumları arasına girmeyi başarmıştır. Yaklaşık on yıl önce kurulmuş bir üniversitenin, 2024 yılı CWTS Leiden Ranking verilerine göre dünyada 334. sıraya yükselmesi; Türkiye'de tüm üniversiteler arasında birinci olması; sağlık alanında ise dünyada 98. sıraya yerleşmesi, başlı başına bir başarı hikayesidir. Bu sonuç tesadüf değildir. Bilimin, vizyonun, kararlılığın ve adanmışlığın meyvesidir.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi; eğitimden Ar-Ge'ye, akademik üretkenlikten, uluslararası iş birliklerine kadar her alanda güçlü bir ivme yakalamıştır. Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık, Hemşirelik ve sağlık bilimlerinin pek çok alanında uluslararası standartlarda eğitim veren; araştırma merkezleri kuran; uluslararası kongreler düzenleyen bir kurum haline gelmiştir. Mezunları, Türkiye'nin dört bir yanında, gönül coğrafyamızda, hatta dünyanın en uzak köşelerinde sağlık ordumuzun birer neferi olarak hizmet vermektedir.

Bu başarının ardında elbette ki güçlü bir liderlik ve vizyoner bir yönetim anlayışı vardır. Üniversitemizin rektörü Prof. Dr. Kemalettin Aydın, yalnızca bir akademisyen değil; sağlık politikaları alanında tecrübeli bir yönetici, eğitime ve bilim üretimine yürekten inanan bir bilim insanıdır. Sağlık eğitiminde yenilikçi modelleri benimseyen, üniversite-sanayi iş birliğini önemseyen, öğrenciyi merkeze alan, akademik mükemmeliyeti hedefleyen bir yaklaşımıyla Sağlık Bilimleri Üniversitesi, gelecekte çok daha büyük başarılara imza atacak güçlü bir potansiyele sahiptir.