Geçen hafta kaleme aldığım "Sağlık bir haktır, ticari bir meta değil" başlıklı yazım, kamuoyunda geniş yankı buldu. Sosyal medya ve diğer mecralardan gelen olumlu ya da olumsuz tüm geri bildirimler için teşekkür ederim. Gelen eleştirilerde, bu görüşleri daha önce farklı görevlerim sırasında ifade edip etmediğim de soruldu. Altını çizerek belirtmek isterim ki, bu sorunları defalarca dile getirdim. Özellikle daha önce bu sütunlarda yayımlanan "Beyaz Reform ve Biraz ÖZEL'eştiri!" ile "Özel Sektöre de Beyaz Reform Şart" başlıklı yazılarımda, mevcut sorunları açıkça ortaya koymuştum. Ancak o dönemde kamuoyunda bugünkü yankıyı bulmamıştı.
Özel hastanelerin SGK ile ilişkileri, fark oranları ve denetimleri gibi sorunlu alanlarda her zaman uyarılarımı dile getirdim ve getirmeye de devam ediyorum.
Öncelikle tüm dünyanın gıpta ile izlediği sağlık sistemimizin bugün geldiği noktayı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a ve onun liderliğini yaptığı AK PARTİ hükümetlerine borçlu olduğumuzu vurgulamak gerekir.
Yirmi yıl önce, (25 yaş altı gençlerin hatırlayamayacağı bir dönemde) devlet hastanelerinde ücretini ödeyemeyen hastaların, cenazelerin rehin kaldığı; acil hasta ambulanslarının yakıt parası verilmeden hizmet vermediği bir ülke vardı. Uçak veya helikopter ambulanslar sadece filmlerde görülebilirdi. Bugün ise sağlık alanında büyük bir sıçrama kaydettiğimizi bütün dünya kabul etmektedir. Ancak toplumsal gelişime paralel olarak daha yapılacak çok şey olduğu da aşikardır.
Sağlık sisteminin en önemli üç bileşeni; mekansal ihtiyaçlar, iletişim dahil teknolojik altyapı ve en önemlisi kalifiye elemanlardır. Bugünlerde en hassas ve tedbir alınması gereken konu, kalifiye eleman ihtiyacıdır. Geçen haftaki yazımda da asıl bu noktaya dikkat çekmek istemiştim. Özellikli iş ve işlem yapan, hoca düzeyine erişmiş, eğitici pozisyondaki bir hekimin yetişmesi en azından 10-15 yılı bulmaktadır. Yani, devletin yıllarca eğitim ve yatırım yaparak yetiştirdiği bu profesyonellerin, devlet hastaneleri ve üniversitelerin ihtiyacı varken özel sektöre kaptırılması elbette sorgulanmalıdır. Halkın genelini düşünen bir perspektiften yaptığım bu yorumum, umarım kimseyi incitmez.
Özel hastaneler kesinlikle olmalı, evet; üstelik kaliteli hizmet sunmalıdırlar. Zarar etmemeli, sırf kar amaçlı davranmayarak kar da etmelidirler. Eğitim vererek insan yetiştirmelidirler. Bu nedenle devlet tarafından destek görmelidirler. Bunların hepsine evet. Ancak özel hastaneler kamunun ihtiyacı olan kalifiye sağlık personelini alırken, kamu hastanelerinin ihtiyacı ve eğitim- sağlık hizmet sunumu ihtiyaçlarının da gözetilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin kardiyak elektrofizyoloji, el cerrahisi, organ nakli gibi özellikli bazı alanlarda gerek üniversite hastanelerinde ve gerekse devlet-eğitim araştırma hastanelerinde ciddi uzman hekim ihtiyacı vardır. Hal böyle iken özel hastaneler bu alanlardaki hekimleri yüksek ücret politikalarıyla transfer edince ihtiyaç daha da artmaktadır. Bu durumda hastanelerdeki randevu sistemleri arıza sinyalleri vermektedir.
Vatandaştan alınan ilave ücretlerin maalesef sınırı yoktur. Neticede hastanelerde vatandaştan alınan farklar ile personele yapılan ödemeler kamu ve özel sektör arasındaki ücretlerde ciddi bir dengesizlik ortaya çıkarmaktadır. Kamu aleyhine gelişen bu tablo yine kamu hastanelerinde aksamalara yol açmakta; randevu sistemleri sekteye uğramakta, ameliyatlar için verilen süreler uzamaktadır. Kanaatim odur ki, bu durum hukuki olsa da vicdani değildir.