Hastalığı tedavi etmek mi daha büyük başarıdır, yoksa hastalığın ortaya çıkmasına hiç fırsat vermemek mi
Cevap nettir: İnsan bedeninin bozulmadan korunması, Allah'ın en büyük lütuflarından biridir. Ancak bir kez bozuldu mu, toparlamak hem zordur hem de kaçınılmaz bedelleri olur. Bu yüzden koruyucu sağlık, bir seçenek değil; medeniyet iddiasında bulunan her devlet için zaruri bir görevdir.
Sağlık hizmetlerinde uzun yıllardır hakim olan "Hastalanınca gel, tedavi edelim" anlayışı ilk bakışta makul görünebilir. Ancak bu yaklaşımın arkasında küresel bir sistem kurgusu vardır: Hastalıkları önlemektense yönetmeye, iyileştirmektense sürdürmeye odaklı; karlılığı merkeze alan bir anlayış...
Çünkü küresel sağlık sektörü, sağlıktan değil; hastalıktan beslenir.
Hastalan ki sana ilaç satalım, tahlil yapalım, görüntüleme alalım, cihaz kullandıralım.
Ne tamamen iyileş ne de öl... Yeter ki sistemin abonesi ol!
Bu döngü, tüm dünyada olduğu gibi uzun yıllar ülkemizde de etkili oldu.
Ama artık bu çarka karşı yerli, vicdanlı ve güçlü bir ses yükseliyor.
Sağlık Bakanlığımız, bu bozuk düzeni tersine çevirmek için önemli bir adım attı.
Devlet açıkça diyor ki:
"Hastalanmadan önce seni bulalım; hastalanmana birlikte engel olalım."
Bu yaklaşım, sağlık sistemini bir ticaret çarkı olmaktan çıkarıp insan onuruna yakışır bir hizmete dönüştürmenin en sahici örneğidir.
Koruyucu hekimlik odaklı bu bakış, sağlık politikamızda bir zihniyet devrimidir.
Bu kapsamda, Sağlık Bakanlığı vatandaşlarımızın yoğun bulunduğu meydanlarda, parklarda ve etkinlik alanlarında ücretsiz boy, kilo ve vücut kitle indeksi (VKİ) ölçümleri yapacağını duyurdu.
Artık yalnızca hastaneler değil; sokaklar, caddeler ve meydanlar da sağlığımızın takip edildiği alanlara dönüşüyor.
Amaç net: Obeziteyle, dolayısıyla yüzlerce hastalıkla mücadele.
Basit gibi görünse de, bu hedef hayati bir meseledir.
Evet, obezite yalnızca bir estetik sorun değildir.
Kalp hastalıklarından kansere, diyabetten eklem bozukluklarına kadar birçok ciddi hastalığın habercisidir.
Yani obeziteyle mücadele, pek çok ölümcül tehdidi daha başlamadan durdurmak demektir.
Dünya verileri çarpıcıdır:
Tokluktan ölenlerin sayısı, açlıktan ölenleri geçmiş durumda.
Açlık öldürür, evet...
Ama oburluk da öldürür!
Ve biz, ne yazık ki kendi ellerimizle kendimizi tüketiyoruz.
Türkiye'ye bakalım:
Yetişkin nüfusun yaklaşık üçte ikisi fazla kilolu ya da obez.
Çocukluk çağı obezitesi ise neredeyse bir halk sağlığı krizine dönüşmüş durumda.
Yanlış beslenme ve hareketsizlik, günlük hayatın normali haline geldi.
Oysa beden bize emanettir. Ve bu emanete bu şekilde mi sahip çıkılır
İşte bu yüzden Sağlık Bakanlığı, bu ölçümlerle fazla kilolu bireyleri belirleyecek;
onları Sağlıklı Hayat Merkezleri'ne ve Aile Sağlığı Merkezleri'ne yönlendirecek.
Diyetisyenler birebir danışmanlık verecek, kişiye özel takip süreçleri başlayacak.
Koruyucu sağlık, ilk kez bu kadar somut, organize ve sahici bir biçimde sahaya iniyor.
Ama unutulmamalı:
Bu mücadele yalnızca doktorların, hemşirelerin, diyetisyenlerin omuzlarına bırakılacak bir yük değildir.
Bu, topyekûn bir millet meselesidir.
Bu yüzden Kızılay'dan Yeşilay'a, sivil toplumdan yerel yönetimlere, sanatçılardan sporculara kadar herkesin bu seferberlikte sorumluluğu vardır.
Çünkü obeziteyle mücadele sadece tıbbi değil; aynı zamanda kültürel, sosyal ve ahlaki bir mücadeledir.
Ailede başlar, okulda şekillenir, sokakta pekişir.
Bu noktada yapılması gereken yalnızca ölçüm yapmak değil;