Kimliksizleşmenin ışıltılı tuzakları!

Yılın bu vakti geldiğinde, alışveriş merkezlerinin ışıl ışıl süslenmiş çam ağaçları, kırmızı beyaz kıyafetli Noel Baba figürleri ve ithal eğlence kültürünün propagandası adeta bir ritüele dönüşüyor. Kimilerine göre masum bir gelenek, kimilerine göre ekonomik bir canlılık. Ancak bu süslü görüntülerin arkasında, aslında kimliksizleşmeye doğru sessiz bir adım atıldığı göz ardı edilemez.

Ne için süslenir o ağaç Kimdir Noel Baba Ve neden bu kültürel formlar bizim topraklarımızda kendine böylesine yer bulur Tüm bu soruların yanıtı insanlığın bellek kaybında gizlidir.

Oysa, bu topraklar her köşesinde ilham alınacak derin hikayelerle doludur. Gecenin ayazında, kimse görmeden fakirlerin kapısını çalan bir Zeynel Abidin'in izleri hala Medine sokaklarında yankılanır. Peygamber torunu olan bu ulu zat, sırtındaki nasırlara, soğuktan çatlayan ellerine rağmen yüzünü saklayarak iyiliği taşıyan adamdır. "Allah bilse yeter" diyerek nefsi susturan, insanı insana anlatan hakikatin izini bırakmıştır.

Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri'nin şu sözü ise bu hakikatin en güzel özeti gibidir:

"Allah'ın rızasına giden bütün yolları inceledim, en kestirme yolun insanları sevindirmek olduğunu gördüm." İnsanları sevindirmek, tebessüm ettirmek, kalplere dokunmak... Bugün bunları unutan insanlık, süslü ağaçların altında yapay mutluluklar ararken o sade ve kestirme yolu göz ardı ediyor.

Bu topraklara can suyu veren erenlerden Hacı Bektaş Veli ise bize şöyle seslenir: "İncinsen de incitme." Ne büyük bir öğretidir bu! Kötülüğe kötülükle karşılık vermemek, gönül kırmamak... İnsan olmanın, kul olmanın, bu medeniyetin kalbinde yatan o incelikli duruşun özüdür. Bugün kaçımız bu sözü hatırlıyoruz

Ve bir diğer gönül dostu Yunus Emre der ki: "Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz." Yunus'un bu öğüdü, paylaşmanın ve kardeşliğin her şeyin ilacı olduğunu anlatır. Zira bu toprakların insanı, kışı kıyameti bölüşerek yenecek bir kültüre sahiptir.

Mevlana Celaleddin Rumi de aynı hakikati haykırır: "Biz bu dünyaya kavga için değil, gönüller yapmaya geldik." Bu söz, insanı insan yapan en derin çağrıdır. Kalpleri tamir etmek, gönüller arasında köprüler kurmak... İşte bizim yolumuz budur.

Tüm bu öğütler bize şunu hatırlatır: İyilik, karşılık beklenmeden yapılır. Bugün bile Anadolu'nun nice köşesinde dillerde dolaşan şu atasözü, bu anlayışın özüdür: "İyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir." Bu söz, medeniyetimizin en güçlü değerlerinden biri olan karşılıksız iyiliği özetler. İyilik; Allah'ın rızası için yapılır ve gönüllere taşınır. İnsan bilmezse, Halik bilir; bu hakikat her şeyin üzerindedir.