İsrailizm veya Netenyahizm (Yeni bir çocuk vahşeti türü)

Yaşayan herkes bu dünyaya öncelikle bir çocuk olarak gelir. Bütün dünyadaki sporcular, sanatçılar, siyasetçiler, akademisyenlerin hepsi birer çocuk olarak dünyaya gelirler. Ancak hepsinin çocuk olarak yaşayabildiğini, daha doğrusu hepsinin çocukluklarını yaşayabildiğini söylemek zor, çok zor, hatta imkansızdır.

Kimisinin bir oyuncak görmediği, kimisinin başını okşayacak bir elin değmediği, kimisinin ise bir sıcak yuvasının olmadığını bilmeliyiz. Anne sevgisine muhtaç olan veyahut anne kucağını tanımayan pek çok yavrunun olduğunu da unutmayalım. Dünyanın neresinde bir kavga, gürültü, patırtı olsa orada en çok zararı muhakkak çocuklar görür. Anne hastalansa zararı çocuk görür, baba dara düşse zararı çocuk görür. Savaş olsa, kıtlık olsa, salgın hastalık olsa birinci derecede zararı hep çocuk görür. Halbuki tüm diğer çocuklar gibi, akranları gibi mutlu olmak onların da temel hakkı değil mi!. Onlar da sevgi ile büyümeli, büyütülmeli, onlar da sevmeli ve sevilmeli değil mi!. Onların da diğer çocuklar gibi aynı süre anne karnında kalmış, aynı anne sütüne muhtaç vaziyette doğmuş eşit bireyler olduğu asla unutulmamalıdır.

Derisinin rengi farklı olsa da, farklı farklı iklimlerde doğmuş olsalar da annelerine sarılmak onların da hakkı değil mi!

Hiç düşündünüz mü ki, Yüce Yaratıcı en sıcak tropikal iklimlerden en soğuk kutuplara kadar her yerdeki çocuğa günün her saati en üst düzeyde besleyici gıda olan anne sütünü bahşetmemiş olsaydı o minik yavrular nasıl beslenirdi Derisinin rengi ne olursa olsun anne sütünün hep beyaz olduğunu hiç düşündünüz mü Hiç düşündünüz mü ki henüz dişleri dahi olmayan sabiler anne sütü olmasaydı ne yer, ne içer, gıdalarını nasıl elde ederlerdi Soğuk bölgelerde donmaktan, sıcak bölgelerde ise bozulmaktan gıdalar nasıl korunur ve o çocuklara nasıl ulaştırılırdı Kanaatim odur ki bugünkü modern, ilerlemiş şartlara rağmen anne sütü olmasa dünyaya gelen çocukların tamamına yakını açlıktan ölür, insanlık belki de çok kısa bir süre içinde yok olur giderdi.

Bu arada bizleri Yaratan Allah'ın annelere verdiği merhamet ve sevgi duygusunu da unutmayalım. Unutmayalım ki merhamet ve sevgi, bebeklerin hayata tutunmalarında en az besin kadar kıymete haiz bir duygudur. Bebekler ne annesine ne de hiçbir başka canlıya zarar veremeyecek şekilde, ancak yardımla hayatta kalabilecek özellikte yaratılmıştır. Nitekim bebek gibi olmak, çocuk gibi yaşamak hiç kimseye zarar vermemek demektir. Çocuk olmak sevgi beslemek ve sevgi istemek demektir. Çünkü çocuk olmak masumiyettir. Özetleyecek olursak insanoğlu annesi de olsa bir başkasına muhtaç olarak, yaşama ve yaşatma fıtratı üzerine yaratılmıştır.

Aslına bakarsanız dünyada insan eliyle olan hiçbir savaş, hiçbir katliam, hiçbir felaket çocuklar tarafından başlatılmamış, onlar tarafından yapılmamış olmakla beraber, savaşın, katliamın olduğu her durumda en çok ziyanı maalesef yine çocuklar görmüştür. Çocuk iken daima seven ve sevgiden başka hiçbir şeyi düşünmeyen insanoğlu ne oluyor da büyüdükçe farklılaşmakta ve yaratılış gayesinin zıddına olan işler yapmaktadır. Yaşama ve yaşatma fıtratı üzerine yaratılan insanoğlu nasıl oluyor da bir anda öldürmekten zevk alan bir ölüm makinesi haline gelebiliyor! Bunu anlamak ve buna mana vermek gerçekten ama gerçekten güçtür.

Bu açıdan bakıldığında insanlık tarafından anne ve çocuk kavramlarının yeterince anlaşılamadığı ve özümsenemediğini düşünmekteyim. Peki insanlık alemi çocuklara yeterince önem veriyor mu Çocuklara yetişkinler tarafından yeterince saygı duyuluyor mu Cevap çok net: Hayır. Öyle ki, dünyadaki çocukların hamisi konumunda olması gereken Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) gibi örgütler bile çocuklarla ilgili konulara maalesef yeterince duyarlı değiller.