Yeni eğitim-öğretim yılı, 8 Eylül 2025 Pazartesi günü başlıyor. O sabah milyonlarca yavrumuz sıralarına oturacak; öğretmenlerimizin bilgeliğiyle buluşacak; anne-babalar evlatlarını geleceğe uğurlamanın gururunu yaşayacak. Bu vesileyle öğrencilerimize başarılarla dolu bir yıl, öğretmenlerimize sabır ve azim, ailelerimize huzur ve sevinç diliyorum.
Ama gelin şu sahneyi birlikte düşünelim: Sabah çantasını alıp okula giden bir yavrumuz... Annesi öpüp uğurlamış, babası gururla arkasından bakmış. Oysa okul yolunun köşesinde onu kitapla değil, sigarayla, içkiyle, hapla, kirli hesaplarla tanıştırmaya çalışan birileri bekliyor. Eğitim yılı işte böyle bir tezatla başlıyor: umut ve tuzak yan yana.
Uyuşturucu baronları ile organize suç örgütleri, çoğu zaman farklı yapılar değil; aynı karanlık ağın iki yüzüdür. Bir elinde zehir, diğer elinde silah tutan bu odaklar, gençlerimizi hem bağımlı yapar hem de suçun içine çeker. Sokakta satılan tek bir hap, yalnızca bir çocuğun hayatını karartmakla kalmaz; aynı zamanda bir suç düzeninin yakıtı haline getirir.
Uyuşturucu ticaretinden gelen kara para, organize suçun kasasına akar. O parayla alınan silahlar, yine gençlerin ellerine tutuşturulur. Biri bedeni çürütür, diğeri vicdanı kirletir. Ama ikisi de aynı sofrada buluşur: çocuklarımızı yani geleceğimizi yağmalamak için.
Çocuklarımızın ellerine kalemden başka hiçbir şey yakışmaz, yakışmamalı. Ama baronların ve çetelerin ilk planı basittir: sigarayla başlatmak. "masum" gibi görünen o tek nefes, çoğu zaman uyuşturucuya giden patikanın giriş kapısıdır. Bu yüzden sigaraya karşı sıfır tolerans, uyuşturucuyla ve suçla mücadelenin ilk şartıdır.
Çeteler bilir ki, bağımlı bir genç kolay yönetilir, çabuk yönlendirilir. Önce zehirle bedenini esir alırlar, sonra korku ve tehditle suçun içine çekerler. Bir gencin eline kalem yerine silah verilmesi, defter yerine haraç listesi tutuşturulması, aslında aynı planın iki adımıdır: Zehirle başlat, suçla devam ettir.
Bu görünmeyen savaşta ilk siper ailelerdir. Evladının gözlerindeki ışığı en iyi anne-baba tanır. Derslere ilgisi azalan, odasına kapanan, çevresi aniden değişen her çocuk için çanlar çalmaktadır. Yasaklarla değil güvenle, korkuyla değil sevgiyle yaklaşan aile, felaketi önleyebilir. Çünkü uyuşturucuya ve suça karşı en güçlü panzehir, sevgi dolu sıcak bir aile iklimidir.
Okullar sadece ders öğreten mekanlar değildir; aynı zamanda güvenlik kaleleri olmalıdır. Öğretmen, öğrencisinin yalnızca notunu değil, gözlerindeki ışıltıyı da takip etmelidir. Bahçede satılan bir sigara, kantinde dolaşan sahte içecek, "kafa hapı" diye sunulan bir tuzak... Bunların hepsi baronların ve çetelerin aynı senaryosunun parçalarıdır.
Ve unutmayalım: Bugün sıralara oturan çocuklarımız, yarının Selçuk Bayraktarları, yarının Aziz Sancarları olabilir. Onlara güvenli bir ortam sağlamak, geleceğimizi korumaktır.
Bu savaş yalnızca ailelerin ve öğretmenlerin çabasıyla da kazanılamaz. Devletin güvenlik ve yargı birimleri de en ön cephede olmalıdır.
İçişleri Bakanımız Sn. Ali Yerlikaya'nın da dediği gibi: "Uyuşturucu satıcıları teröristlerden daha tehlikelidir." Bu tehlike yalnızca bağımlılık yüzünden değil, aynı zamanda çetelerin o parayla kurduğu suç düzeni yüzündendir. Emniyet, istihbarat ve yargı, okul çevrelerini, mahalleleri düzenli şekilde denetlemeli; suç ağını daha filiz halindeyken kurutmalıdır.
Türkiye'nin yolu, bazı Güney Amerika ülkelerinin karanlık sokaklarına dönmemelidir. Biz çocuklarımızı kartellere teslim etmeyelim, etmeyeceğiz de. El Salvador'un organize suç çetelerine karşı gösterdiği kararlılık, bizim için de örnek olmalıdır. Çünkü biz de aynı kararlılıkla bu topraklarda uyuşturucuya ve suça yer bırakmamalıyız.
Unutmayalım: Her çocuk bu milletin yarınıdır. Onları korumak yalnızca bir aile meselesi değil, aynı zamanda bir vatan meselesidir.
Yeni eğitim-öğretim yılı, sadece ders zilinin çaldığı bir gün değil; aynı zamanda hep birlikte verdiğimiz bir sözün de başlangıcıdır:
* Çocuklarımızın ellerine kalemden başka hiçbir şey tutuşturulamayacak.