Bir telsizin patlayarak onlarca insanı öldürebileceğini hiç düşündünüz mü
17-18 Eylül 2024'te Lübnan ve Suriye'de tam da bu yaşandı. İsrail'in elektronik müdahalesiyle binlerce çağrı cihazı ve yüzlerce telsiz bir anda infilak etti; aralarında sivillerin de olduğu 42 kişi hayatını kaybetti. Basit bir iletişim aracı, bir ölüm tuzağına dönüşmüştü. Verilen mesaj açıktı: Başkasına bağımlı olduğun her teknoloji, bir gün seni esir alabilir; bir gün hayatına mal olabilir.
Henüz bu olayın etkileri dinmeden, İsrail'de başka bir sahne yaşandı. ABD'nin 50 eyaletinden gelen 250 meclis üyesi karşısında Netanyahu alaycı bir tebessümle sordu:
"Cep telefonunuz var mı Telefonların, ilaçların, gıdanın çoğu bizden. Çeri domates yiyor musunuz, onların nerede üretildiğini biliyor musunuz"
Bu sözler, bir şaka değil; küresel bir şantajın itirafıydı.
"Hayatınızın her alanında bize muhtaçsınız; sofranızda bile biz varız" demek istiyordu. Domates tanesiyle verilen mesaj, Lübnan'da patlayan telsizlerle aynı hakikati haykırıyordu: Modern çağın en güçlü zinciri, özellikle hayati konularda bir başkasına bağımlı olmaktır; o zinciri kırmayan, er ya da geç onunla gömülür.
Artık ülkeler toplarla, tüfeklerle işgal edilmiyor; sofralara, telefonlara, yazılım kodlarına, tohum torbalarına sızılıyor. Haritalar savaş meydanlarında değil, veri tabanlarında, çip fabrikalarında, lojistik zincirlerinde çiziliyor. Bağımlılık yalnızca ekonomik bir sorun değildir; doğrudan siyasi iradeyi rehin alabilen bir tehdittir.
Bir ülkenin ilaç endüstrisi hammaddesini dışarıdan almak zorundaysa, bir telefonun yazılım güncellemesi başka bir ülkenin iznine bağlıysa, bir enerji santralinin çalışması dış tedarike bağımlıysa, ulusal güvenliğin görünmeyen açıkları büyümüş demektir.
Bugün dünyada on büyük tarım şirketi küresel tohum pazarının %80'ini kontrol ediyor. İlaçta, yazılımda, enerjide benzer tekelleşmeler var. Kendi kaderini başkasının eline bırakan devletler, masada söz sahibi değil; pazarlık konusu oluyor.
Türkiye bu gerçeği görmezden gelmedi. Son 23 yılda bağımlılık zincirlerini kırmaya dönük güçlü adımlar atıldı. Savunma sanayiinde yerlilik oranı %20'lerden %80'lere yükseldi. İHA ve SİHA'larımız gökyüzünde, milli gemilerimiz denizlerde, uydularımız uzayda, otomobillerimiz yollarda. Bunlar yalnızca teknolojik başarı değil; karar alma özgürlüğünün de teminatıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şu sözleri bu iradenin ifadesidir:
"Biz Türkiye olarak 1,5 senedir İsrail'le tüm ticari işlemleri durdurduk. Böylece yıllık olarak 9,5 milyar dolarlık bir rakamdan sarfı nazar ettik."
Bu, sadece ekonomik bir karar değil; bağımsızlığın bedelini göze alabilen bir duruştur. Çünkü bağımsızlık, kimi zaman kolay olandan vazgeçmeyi gerektirir.