Bombalar barışı getirmez: İsrail'in saldırganlığına karşı cenge hazır olmalıyız

İran yeniden hedefte. Ama mesele yalnızca İran değil. Mesele, bu coğrafyaya dayatılan yeni bir savaş rejimidir.

İsrail, Netanyahu liderliğinde bir kez daha uluslararası hukuku, insani değerleri ve bölgesel istikrarı hiçe sayarak savaş kartını açtı. Terör devleti, haydut devlet kimliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu yalnızca bir füze saldırısı değil; hava operasyonu, siber sabotaj, içeriden çökertme ve hedefli suikast dahil olmak üzere çok boyutlu bir kuşatma... Artık diplomasinin yerini dijital virüsler, hukukun yerini hipersonik mühimmat almıştır.

Netanyahu yönetimi, tüm bölgeyi ateşe atacak bir harp senaryosunu devreye sokmuştur. Sözde "önleyici vuruş" adı altında yürütülen bu operasyonlar, gerçekte açık bir saldırıdır. Ortada iddia edilen bir tehdit değil, uygulanan bir zulüm vardır.

Bu bir ilk değil. İsrail daha önce de aynı stratejiyi kullandı: 1981'de Irak'ın Osirak reaktörü vuruldu, 2007'de Suriye'deki Deyr ez-Zor tesisi hedef alındı. Şimdi İran hedefte. Ama asıl soru şudur: Yarın kim

Bu savaş yalnızca askeri değil; siyasi, ekonomik ve psikolojik bir işgal girişimidir. Ve bu oyunun özeti şudur: Kim güçlü değilse, barışı bile hak etmiyor.

İsrail'in saldırısı kadar dikkat çekici olan bir diğer unsur da İran'ın içeriden zayıflatılmış olmasıdır. Kritik tesislerin konumu önceden sızdırılmış, savunma sistemleri etkisiz hale getirilmiş, stratejik bilgiler dış istihbarata servis edilmiştir. Füze henüz ateşlenmeden önce ihanet devrededir.

Bu tablo bize bir gerçeği haykırıyor: Bir millet içeriden çökertilirse, dışarıdan vurulması an meselesidir. O yüzden yalnızca orduyu değil; devleti, toplumu ve zihniyeti korumak zorundayız.

İsrail'in İran'a yönelik saldırısı yalnızca bir devletin egemenliğine değil; insan haklarına, uluslararası hukuka ve bölgesel barışa yapılmış alçak bir darbedir. Sivillerin yaşadığı bölgelerin bombalanması, altyapının hedef alınması, istikrarın sabote edilmesi bu vahşet zincirinin halkalarıdır.

Bu nedenle İsrail'in bu barbar saldırganlığını, savaş çığırtkanlığını ve küresel sessizliği insanlık suçu olarak en sert ifadelerle lanetliyoruz. Bugün susarsak, yarın aynı yangın kendi kapımıza dayanır.

Türkiye olarak biz; mezhepçi yayılmacılığa da, tek kutuplu emperyalizme de karşıyız. Zulmün rengine, coğrafyasına bakmadan karşısında durmayı görev biliriz. Çünkü saldırı yalnızca İran'a değil; Filistin'e, Suriye'ye, Lübnan'a ve tüm İslam coğrafyasınadır.

Barış istiyorsak, cenge hazır olmalıyız! Barış zayıf ülkelerin lüksü değildir. Barış ancak hazırlıklı, caydırıcı ve güçlü milletlerin inşa edebileceği bir iklimdir.