Bir harf, bir milletin hafızasında neyi değiştirir Küçük görülen bir harf hatası, yıllar boyunca binlerce resmi evrakta tekrarlandığında, doğru bilgi yerine yanlış bir ifade dolaşıma girdiğinde ne olur Atalarımız "söz uçar, yazı kalır" derken aslında yalnızca bireysel hafızaya değil, devletin hafızasına da işaret ediyorlardı. Yazılan, kayda giren, yayımlanan her şey, nesiller boyunca bir kaynak, bir referans olarak varlığını sürdürüyor. Doğru da kalıcı oluyor, yanlış da... İşte tam da bu sebeple bugün yarım asrı aşan bir hatayı, TBMM'nin dikkatine sunmak istiyorum.
1973 yılında çıkarılan 1738 sayılı Seyir ve Hidrografi Hizmetleri Kanunu, denizcilik alanında düzenlemeler getiren, tanımlar ortaya koyan önemli bir metindi. Bu kanunda "Oşinografi" tanımı yapılırken denizlerin fiziksel, kimyasal, jeolojik ve biyolojik özelliklerinden söz ediliyor. Buraya kadar her şey normal. Ancak o tanımın içine sızan tek bir kelime, işin bütün ciddiyetini gölgelemeye yetti: "Hayvanın". Evet, yanlış duymadınız. Kanunun yayımlanmış haline göre, denizlerle "hayvanın" jeolojik ve meteorolojik özellikleri arasındaki ilişkiler inceleniyor! Oysa doğrusu apaçık ortada: "Havanın" olması gerekirken, bir harf fazlalığıyla "hayvanın" diye yazılmış.
Bu hata öylesine bariz ki, insan sormadan edemiyor: Bu nasıl oldu Araştırdım. TBMM'de hem Millet Meclisi'nde hem de Cumhuriyet Senatosu'nda kabul edilen metinlerde doğrusu yer alıyor. Orada "havayı" tarif eden ifade, nedense Resmî Gazete'de "hayvan" oluvermiş. Belki dizgi hatasıydı, belki dikkatsizlik... Ama sonuçta kanun, yanlış yazımıyla yürürlüğe girmiş ve yarım yüzyılı aşkın süredir de o şekilde kalmış.
Elbette devlet, bu hatanın farkına varmış olmalı ki 2019 yılında çıkarılan Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Hizmetleri Yönetmeliğinde tanım düzeltilmiş. Orada "havanın jeolojik, jeofiziksel ve meteorolojik özellikleri" ifadesi kullanılmış. Yani yönetmelik doğruyu söylüyor ama kanun hala yanlışı barındırıyor. Hukuk tekniğinde ise herkesin bildiği üzere, kanun yönetmeliğe üstün gelir. Bir yönetmeliğin doğruyu yazması, kanundaki yanlışı ortadan kaldırmaz. Bu çelişki, hem hukuki açıdan hem de kurumsal saygınlık açısından kabul edilemez bir durumdur.
Kimi "bir harf için bu kadar zahmete değer mi" diye sorabilir. Ama ben tam tersini düşünüyorum. Çünkü işin özü yalnızca bir kelime değil, devletin kendi hafızasına gösterdiği ihtimamdır. Kanun metinleri kutsal emanet gibidir; orada yer alan her harf, her cümle, kuşaktan kuşağa aktarılacak bir kaynaktır. Bir öğrencinin ders kitabında, bir bilim insanının makalesinde, bir hakimin kararında bu metinler kaynak gösterildiğinde, yanlışın da çoğaldığını unutmamak gerekir. Bu yüzden "küçük bir hata" diye geçiştirilemez. Zira yanlış da kalıcıdır.
Ayrıca bu durum bize önemli bir ders veriyor: Kanunların hazırlanması ve yayımlanması yalnızca teknik bir süreç değildir, aynı zamanda bir ciddiyet ve titizlik sınavıdır. Bugün dijital çağda yaşıyoruz, metinler bilgisayarlarda hazırlanıyor, defalarca kontrol ediliyor. Ama 1970'lerin matbaa koşullarında yapılan bir harf hatası, yarım yüzyıldır düzeltilmeden kalabiliyor. Bu da gösteriyor ki yazılı olanı düzeltmek, sözlü bir hatayı telafi etmekten çok daha zordur. Çünkü söz unutulur ama yazı, Resmî Gazete arşivlerinde nesiller boyu yaşamaya devam eder.