14 Mart Tıp Bayramı: Bir Bayramdan Öte, Bir Adanmışlık Hikayesi

Tarih boyunca kadim milletler, büyük felaketlerle sınanmış, direnişle yoğrulmuş ve mücadeleleriyle var olmuştur. Bu mücadelelerin en çetin cephelerinden biri de hiç kuşkusuz tıp alanıdır. Savaşta, işgalde, salgında, depremde... Her ne olursa olsun, tıbbiyeliler hep en ön safta, milletin hizmetinde olmuştur. Onlar sadece bir meslek grubunun mensupları değil, gerektiğinde vatan için canını feda eden kahramanlardır. Bugün iştiyakla kutladığımız 14 Mart'ın bize miras bıraktığı ruh, sadece tıp mesleğinin değil, milli mücadelenin de simgelerinden birisidir. Bu ruh, işgal günlerinden pandemiye, darbelerden depremlere kadar nice felaketlerde hep dimdik ayakta kalmıştır.

Tarih, 13 Kasım 1918... 22 İngiliz, 17 İtalyan, 12 Fransız, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık İtilaf donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği işgal yetkisini gerekçe göstererek İstanbul önlerine gelip demir atar. Boğaz'da sıralanan devasa savaş makineleri, Osmanlı'nın kalbinde tarifsiz bir hüzün ve öfkeye sebep olur.

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'nin öğrencileri ve hocaları, tam karşılarındaki bu manzarayı pencerelerinden gözyaşlarıyla izlerken, mütevazı ve bilge bir alim olan Tevfik Salim Sağlam, orada bulunanlara hitaben tarihe geçecek şu sözleri söyler:

"Efendiler! Ordusu asla mağlup olmamış bir milletin çocuklarısınız. Çanakkale'de aylarca ateş ve ölüm saçan ve büyüklerinizi korkutup yenemeyen, arzuladığı bugüne o yoldan kavuşamayan bu donanmanın bugünkü kuru gürültüsü sizi telaşlandırmasın..."

Haklıydı da... Zira bu milletin damarlarında dolaşan asil kan, işgale boyun eğmeyi bilmezdi.

Ancak işgal güçleri bununla yetinmeyecekti. Bir süre sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'ye yerleşmek isterler. Öğrenciler ve hocaları direnir. Ancak düşman 3 Şubat 1919'da okulun kontrolünü ele geçirir.

Tıbbiyeliler ise yılmaz. Onları yıldırmaya çalışan işgalcilere karşı direnişlerini artırarak sürdürürler. İngilizler, öğrencileri çatı katına sürerler, karyolalarını ellerinden alarak yer döşeklerinde yatmaya mecbur bırakırlar. Üniforma giymeleri yasaklanır. Tıbbiyeliler, buna karşılık olarak derslere ve laboratuvarlara pijamalarıyla girerek baskıyı protesto ederler. Üç öğrencinin bir araya gelmesi dahi yasaklanır ama onlar geri adım atmaz.

Baskılardan bunalan tıbbiyeliler, 14 Mart 1919'da bugüne kadar hiç kutlanmamış olan Tıbbiye'nin kuruluş yıl dönümünü bahane ederek bir toplantı düzenlemek için işgal güçlerine başvururlar. İşgal güçlerinin gözetimi altında gerçekleştirilen toplantıda, Dr. Memduh Necdet, tarihi bir konuşma yapar:

"İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz... Buradayız, burada kalacağız... İstanbul bizimdir, çünkü halife ve hakan yatağıdır. İstanbul bizimdir, çünkü şehitler ve tarih buradadır. İstanbul bizimdir, çünkü istiklal buradadır."

Bu sözler salonda yankılanırken, işgalciler toplantıyı zor kullanarak dağıtır, birçok öğrenciyi tutuklar. Ancak aynı anda bir başka direniş daha yaşanmaktadır. Tıbbiyeliler, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'nin iki saat kulesi arasına dev bir Türk bayrağı asarak işgale karşı milli mücadeleyi başlatır ve bu eylem Kurtuluş Savaşı'nın işaret fişeği olur. İşte bugün kutladığımız 14 Mart Tıp Bayramı'nın çıkış noktası bu eylemdir.

Sivas Kongresi'nde Tıbbiyeli Hikmet'in mandacılığa karşı haykırışı da tıpkı bu ruhun bir yansımasıdır. Amerikan veya İngiliz mandası olmayı savunanlara karşı dimdik durarak "Paşam, manda ve himayeyi kabul edemeyiz! Bunu kabul edecek olanlar her kim olursa, şiddetle reddeder ve lanetleriz!" diyerek bağımsızlık ruhunu ateşleyenlerden biri olmuştur.

Tıbbiyeliler, yalnızca siyasi ve fikri direnişin değil, bizzat savaş meydanlarının da kahramanlarıdır. Çanakkale'de, vatan savunmasına katılan tıbbiyeliler birer birer şehit düşmüştür. Öyle ki, 1915 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'ye kaydolan 1. sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale'de şehit düşmüş ve bu nedenle de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, 1921 yılında hiç mezun verememiştir.