Ege'nin iki yakası

Yunanistan'ın hava kuvvetlerimize bağlı bir F-16 savaş uçağına modernize edilmiş S-300 hava savunma sistemleriyle "kilit atması" müttefikliğe yakışmayan, düşmanca bir davranıştır. Elbette bu davranışın NATO dâhil her türlü platforma taşınması ve şikâyet edilmesi gerekir. Lakin bu şikâyetlerden herhangi bir sonuç çıkmaz. Zira Yunanistan'ın üyesi bulunduğu NATO'nun bu ülke aleyhine herhangi bir karar alması mümkün değildir. Bizim tepkimiz gerekli ama beyhude bir tepki olarak kalır. Bundan 3 ay kadar önce de yine Yunanistan'ın Ege adalarını uluslararası anlaşmalara aykırı biçimde askerîleştirmesini konuşuyorduk. Hatta Ege'deki aidiyeti tartışmalı adalar mevzuu gündeme gelmiş ve aralarında Millî Savunma Bakanı'nın da olduğu en yetkili ağızlardan, bu durumun gözden geçirilmesi gerektiği yönünde açıklamalar dinlemiştik. Adalar meselesi alevlenmeden az önce de Yunanistan Başbakanı Mitçotakis'in ABD Kongresinde yaptığı ve Türkiye'yi hedef alan konuşması sebebiyle Ankara-Atina hattında gerilim yaşanmıştı. Ama o gelişmeden az önce de, 2016'da kesilen istikşafi görüşmelerin, istişari görüşmeler adıyla yeniden başlatılması söz konusu olmuştu. Herhangi bir Türk Dış Politikası kitabını elinize alıp son 50 yılda Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin seyrini gözden geçirirseniz, yukarıda saydığım konuların vak'a-i adiye nev'inden olduğunu görürsünüz. Ege'nin iki yakasındaki komşular arasında neler yaşanmadı ki 1974'ten bu yana İki taraf eskiden neredeyse her gün birbirlerini sınır ihlaliyle suçlar ve karşılıklı olarak diplomatik nota verirdi. Hatta Genelkurmay Başkanlığının web sitesinde "Yunanistan'ın sınır ihlalleri" başlıklı bir bölüm vardı. Neredeyse her gün yeni bir hava sahası ya da kara suyu ihlali bilgisi buraya eklenirdi. TRT Haberlerinin mutat başlıklarından biri, "Dışişleri Bakanlığı'na çağrılan Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisine nota verildiği" şeklindeydi. Elbette bunun tersi de Atina'da vuku bulur, Yunan devlet televizyonunun haberleri arasında yerini alırdı. 2000'lerin başında Ege'de Güven Artırıcı Önlemler paketi devreye alınınca -ABD'nin her iki ülkeye verdiği F-16'ların 'it dalaşı' sonlandırıldığı gibi- yukarıda bahsettiğim neredeyse her gün karşılıklı nota verme ritüelinden de vazgeçilmişti. Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin sayfalarını karıştırdığımızda daha neler yok ki Batı Trakya'da Türk azınlığın durumu, seçilmiş müftünün atanmaması, Fener Rum Ortodoks Kilisesi'nin Sen Sinod Meclisi üyelerinin vatandaşlık meselesi, Atina'nın PKK'ya verdiği destek, Lavrion Kampı, teröristbaşının Atina günleri, orman yangınları meselesi, Kardak krizi, Hora krizi, karasuları, adaların silahlandırılması, FIR hattı, hava sahası, Kıbrıs meselesi, Yunanistan'ın 15 Temmuz darbecilerine kucak açması, Ayasofya'nın ibadete açılması Liste uzayıp gidiyor... Esasen Türkiye'nin -Avrupa Birliği'ne alınacağını sandığı günlerde- Katılım Ortaklığı Belgesinde kendisine dayatılan "komşularla sınır problemlerinin çözülmesi" talebi doğrultusunda Atina ile bahar havası yaşadığı istisnai bir dönem hariç zaten iki ülke arasında her zaman devasa anlaşmazlık konuları mevcuttu. Yine de, Türkiye ile Yunanistan arasında ne yaşanırsa yaşansın, iki ülkenin siyasetçileri birbirlerine nasıl hitap ederlerse etsinler, NATO'nun sonunu getirecek bir savaş yaşanmadı. Bundan sonra da yaşanmayacak. Daha önceleri olduğu gibi problemler zaman zaman bilinçli olarak tırmandırılacak, Atina'nın çocukça ve abuk-subuk tahrikleri Ankara tarafından