Modern hayat anneleri dinlendirmiyor, sadece daha sessiz yoruyor. Yorgun bir anne, farkında olmadan duygusunu çocuğuna aktarıyor. Araştırmalar, annenin gerginliğinin nöronlar aracılığıyla çocuğun davranışlarına yansıdığını gösteriyor
Modern hayat kadınlara eskiden olduğundan daha fazla sorumluluk yüklüyor. Her ne kadar teknoloji gelişip üst model yardımcı eşyalar çıksa da, bunlar sanıldığı gibi kadınların hayatını kolaylaştırmıyor. Bu hızlı hayat ve fazla sorumluluk özellikle annelerin kendini sürekli yorgun hissetmesine neden oluyor. Bu yorgunluk bir tek anne de kalmıyor.
Araştırmalar da yorgunluğun anneden çocuğa geçtiğini gösteriyor. Anneler ne kadar yorgun olursa, çocuklar bunu hissediyor. Bazen sessizlik, öfke patlamaları ve sabah uyanma zorluklarıyla kendini gösteriyor. Yorgunluğu gizlemek yerine konuşmak, çocuk için güvenli bir örnek oluyor. Gerçek hediye, mutlu değil, dengede olan bir anne olabilmek.
BEYİNDEKİ NÖRONLAR AKTARIYOR
Hayatın temposu içinde annelik çoğu zaman sessiz bir yarışa dönüşüyor. Psikolojide "duygusal bulaşma" denilen bir kavram var; özellikle 0–10 yaş arasındaki çocuklar, annelerinin ruh halini ayna nöronları aracılığıyla hissediyor. Anne gerginse çocuk huzursuz, anne sessizleşmişse çocuk içine kapanıyor. Çocuk, annenin beden dilini, ses tonunu ve hareket temposunu adeta bir pusula gibi kullanıyor. Yani anne ne hissediyorsa, çocuk da aynı enerjiyi alıyor; farkında olmadan anneye ayak uyduruyor. Modern anneler, iş, okul, ev ve sosyal ilişkiler arasında kendilerini sürekli bir tempoya hapsediyor. Her şeyi yetiştirme çabası, anneliği adeta bir performans alanına dönüştürüyor. Dinlenemeyen kadınlarda suçluluk duygusu beliriyor; "Çocuğuma vakit ayıramadım" düşüncesiyle kendi enerjilerini tüketiyorlar. Oysa kendine zaman ayıran, sakin ve dengeli bir anne, çocuğuna huzur ve güven sunuyor. Tükenen bir anne ise bu enerjiyi çocuğa istemeden yansıtıyor; küçük bedeni ve ruhu bu gerginliği algılıyor.
DENGELİ BİR RUH HALİ İSTİYOR