Tatil köyü, çoğu kişinin az çok aşina olduğu bir kavram. Kimimiz gitmişizdir, kimimiz fotoğraflardan veya gidenlerden duyar-biliriz. Bir şekilde herkesin zihninde bir "tatil köyü" imajı vardır. Ben size iki farklı köyden söz edeceğim: Biri şimdi bahsettiğim otel köy, diğeri Allah'ın köyü. Mesela bizim köy. İzmir'e bağlı Köpköy. Yani işin, terin, toprağın içinde olduğu türden
Tatil köyleri gerçekten büyük bir imkân. Bunlar konsept olarak, animasyondan tut aqua parklara kadar insanı iyi vakit geçirtmek üzere tasarlanmış yerler. Özellikle yazlığı olmayanlar için birebir. Zira yazlık dediğiniz şey, çoğu Türk ailesi için ekstra iş. Çamaşır aynı, bulaşık aynı, bir de üstüne misafir Misafir başımızın tacı elbette ama tatil dedik mi, insan biraz dinlenmek de istiyor. İşte o zaman bu sihirli tatil köyleri devreye giriyor.
Tatil köylerinde yok yok. Açık büfelerde bir tek kuş sütü eksik. Eğlence desen gırla. Sabah yogasından gece şovlarına kadar her şey var. Alakart, alafranga, alaturka, alabaş, alavere-dalavere, al birini vur ötekine, alan memnun satan memnun, alan almış satan satmış, alı al moru mor, alla beni pulla beni, aldım verdim ben seni yendim Ay daldım. Konudan koptum:) Döneyim.
Bu köylerin çok çeşitlileri var. Her bütçeye göre bir seçenek düşünülmüş. Taksit imkânlısı, turlusu. Türlü türlüsü. İçinde çocuk kulübü, spa, spor salonu, kuaför, market, hepsi var. Aklınıza ne gelirse. Çocuklu ailelere bayram. Balonu şişir, çocuğu içine sok, havuza at. Dudakları morarana kadar takılsın. Sen de dinlen.
En son gittiğim yerde animasyon ekibi komple çikolata rengindeydi. Afrikalı olduklarını tahmin ediyorum. Bir tanesinin ritim duygusu neredeyse komple ülkemizinkine eşitti. Harika dans ediyorlardı. Sorumluluk taşımamaktan olsa gerek iliksel dinlenme yaşadım. Çok güzeldi.
Ama her güzel şey gibi bunun da bir sınırı var. Bal yiyen baldan bıkar. Ben böyle yerlerde maksimum üç gün kalabiliyorum. Üçüncü günün sonunda içimde kıpırdanmalar başlıyor. Belki şehirli endişeler, belki kökler Bilemiyorum. Ama fazla tembellik bana huzursuzluk veriyor. Rahat batıyor. Üretmeye alışmış vücut, tüketimden zehirleniyor. Kendimi süne zararlısı veya dünyanın kanını emen bir kene gibi hissediyorum. Sonra aklıma bizim köy geliyor.