Oğlumla ve Lara'yla Avrupa başkentlerinden birinde geziyoruz. 'Yer yer saray' demek isterdim ama her yer saray. "Ne saraymış!" dedim. Saray saray saray… Süs, ihtişam, lüks. Lüks ki ne lüks. Tuvaleti bulmadan sarayı bulmuşlar.
Sohbete başladık; "Şu reenkarnasyon denilen şey gerçekten var mı Aynı insan bir daha dünyaya geliyor mu Geçmişte başka hayatlar yaşadık mı" Lara sordu; "Pınar Abla o dönemde yaşamak istemez miydin Sarayda, şömine başında kadife koltukta oturup piyano eşliğinde keman dinlemek"
Düşündüm; saçımı yıkamadığım için hizmetlilerimin hazırladığı peruğu takmak, 58 kişilik masada altın kaşıkla domuz kafası ve üzüm yemek, emrimde ressam çalıştırmak Nasıl olurdu acaba "Deneyimlemek isterdim." dedim. O anda benim oğlan öyle bir şey söyledi ki dünyam karardı. "Ya o dönemde yaşasaydın ama soysuz olsaydın" Öylece kaldım…
Soylu ne demek, soysuz ne demek "Haydiii, al sana konu." dedim. Soylu olmayınca soysuz mu oluyorsun Soysuz değilsen soylu musun Bu sorudan sonra araştırmak farz oldu.
Aile kökeni, yani nesil, bir kişinin hangi atadan geldiğini belirtir. Kan bağı ve akrabalıksa genetik ve biyolojik olarak bağlı olduğu atalarının tümünü ifade eder. "Soy bağı" ya da "soy sop" deyimleri buradan gelir. Soyluluksa, aristokrat ya da asilzade ailelerin kökenine işaret etmek için kullanılır. "Soylu" kelimesi de buradan türemiştir. Yani kısaca, "soy" bir kişinin atalarından gelen kökenini ve kuşaktan kuşağa aktarılan nesebini ifade eder.
Avrupa tarihinde yüzyıllar boyunca toplumun en temel ayrımlarından biri aristokrasi ile halk arasındaymış. Soylular, doğuştan gelen unvanlara sahipmiş ve krallık ya da imparatorluk düzeninde ayrıcalıklı bir sınıfı temsil ediyorlarmış. Onların siyasi yetkileri, geniş toprak mülkiyetleri ve askeri güçleri varmış. Soylu sınıfın üyeleri genellikle vergi vermekten muaf, yüksek makamlara kolayca erişebilen kişiler olup, toplumun yöneticisi konumunda bulunuyorlarmış. Orta Çağ Avrupa'sında şövalyelik, derebeylik ve saray hayatı, soyluların kimliğini şekillendiren unsurlar arasında yer almış.
Soysuzlar ise köylüler, zanaatkârlar, tüccarlar ve işçilerden oluşmuş. Onlar toprağa bağlı çalışmak zorunda kalanlardan, üretim yapan esnafa kadar, geniş bir kesimi kapsamış. Vergi yükü, askeri hizmet ve gündelik emeğin sorumluluğu çoğunlukla bu sınıfa aitmiş. Zamanla, özellikle şehirleşmenin artması ve ticaretin gelişmesiyle zengin tüccar sınıfı ortaya çıkmış ve soylularla halk arasındaki bu keskin ayrımı zorlamaya başlamış. Ancak uzun süre boyunca "soylu" ile "soysuz" ayrımı, Avrupa toplum yapısının en belirgin özelliği olarak varlığını sürdürmüş.