Bu hafta külliyemizin kütüphanesini anlatacağım. Resim sergim vesilesiyle tanıştım.
'Görmemiş' diyebilirsiniz ama ne yapayım böylesini görmedim. Zamanın yavaşladığı, seslerin içinize çekildiği bir yer düşünün… Dış dünyanın telaşını ardınızda bırakıp içine adım attığınızda, ruhunuzun dinlendiği bir atmosfere giriyorsunuz. Külliye kütüphanesi, öğrencilere tahsis edilmiş çoklarca çalışma alanlarından oluşuyor. Ayrıca farklı salonlarda manevi değeri olan sergilerle, sessizlik ve bilgelik iç içe geçiyor.
Devasa raflar insana sanatla kurgulanmış bir hava solutuyor. Dualarla, emekle, alın teriyle yoğrulmuş bir medeniyet mirası inşa edilmiş. Tavandan süzülen ışık nazikçe kitapları okşuyor. Gösterişten uzak, sade, ama bir o kadar da derin ve etkileyici. Kolonlar bir zamanlar yaşamış insanların hayalleriyle, düşünceleriyle, arayışlarıyla yükselmiş. İnsanda daktilo başındaki yazarlarla, fikirleriyle yön veren düşünürlerle kol kolalık hissi uyandırıyor. Aurası var.
En kıymetlisi ise bu bilgi hazinesinin kapılarının sonuna kadar halka açık oluşu. Burada ayrım yok, sınır yok, şart yok. İster bir öğrenci, ister bir emekli olun fark etmiyor. Bu kütüphane sizin, bizim. Oradaki tüm imkânlar, bilgiye, belgeye özlem duyan herkes için. Karşılıksız, beklentisiz. Yalnızca faydalandırmak için inşa edilmiş.
Bu kütüphane kitapla beraber ortamsız çalışkanlara yuva olmuş. Şefkat barındırıyor. Sıcak bir çorba, mis kokan bir kahve her daim ikram. Mekandaki derin ve saygın sessizlik, öğrenmeye aşık gençler için bir bağ olmuş. Sayfa çevirirken hissedilenler, nahif bir canlıya gösterilmesi gereken itinayı barındırıyor. Topraklarımızın bin yıllık irfanından kalan bir selamla karşılanıyorsunuz. Bir çocuğun ilk kitabı veya bir gencin kaderini belirleyen cümle gibi düşünülmüş. Ve burası herkes için, hep orada! İnsana yakışmayan önyargılarımızdan sıyrılıp mutlaka faydalanmalıyız.