Kazlara şartlı tahliye

İnsanoğlunun bencilliği ilk olarak kendini koruma içgüdüsüyle başlar. Ancak zamanla bu bencillik artar. Kişi kendi konforunu, çıkarını, hatta anlık keyfini çoğu şeyin üstünde tutmaya başlar. İnsan, genellikle kendi duygularını ve yaşadığı zorlukları fazlaca önemser ama başkasının acısını ya küçümser ya da görmezden gelir.

Yardım etmekten çok, başkasının ne kadar yardıma muhtaç olduğunu konuşmayı sever. Çünkü bu, "Ben o durumda değilim. Ben daha güçlüyüm, daha akıllıyım, daha şanslıyım." demenin dolaylı bir yoludur. Yardıma muhtaç kişinin eksiklerini sergilerken kendi mükemmelliğini ima etmek, insan egosunun en sevdiği oyunlardan biridir.

Yani aslında bir yandan kendi gururunu okşar, bir yandan da iyi insan rolüne girerek vicdanını rahatlatır. Bir başkasının yoksulluğunu, çaresizliğini, düşkünlüğünü konuşmak; görünürde bir duyarlılık göstergesi gibi dursa da çoğu zaman bunu yapan kişilerin gerçekte yardım etmeye niyeti yoktur.

Çünkü yardım etmek, sorumluluk ve eylem gerektirir. Bunun için zaman, emek, bazen de fedakarlık yapmak gerekir. Oysa sadece konuşmak, bir tür vicdan kozmetiğidir; duyarlı insan görüntüsü verir.

★★★

Bu ahlaki gösterişin en tehlikeli yanı, suçu görünmez kılmasıdır. "Ben üzülüyorum", "Ben çok duyarlıyım", "Ben yardımseverim" diyen kişi, bu cümlelerle kendini temize çıkarır. Çünkü sorumluluk almak yerine, onu sözcüklerle üzerimizden atmak daha kolaydır. Böylece hem iyi görünür hem de sistemin devamına katkı sunar.

Örneğin evcil hayvanı sever ama mezbaha sistemini sorgulamaz. Ormanda yürür ama o doğayı talan eden müteahhitten ev alır. Geri dönüşüm yapar ama teknesinin pisliğini denize boşaltır. Tasarruf önemlidir der, ardından ihtiyaç dışı alışveriş yapar.

Bugün Türkiye'de doğaya ve hayvanlara yapılan zulmün ardında yalnızca cehalet ya da çıkar değil, aynı zamanda son derece sinsi bir ahlaki gösteriş de yatıyor. İnsanların büyük bir kısmı, sosyal medya paylaşımlarıyla iyi görünmeyi ve bu görünümle sosyal statü kazanmayı önemsiyor. Sahipsiz bir hayvanın fotoğrafını paylaşırken ne kadar üzgün olduklarını yazıyorlar ama o hayvanın yattığı kaldırıma bir tas su bırakmayı düşünmüyorlar. Sokağa atılan bir can için üzüntüsünü anlata anlata bitiremiyor ama gidip barınaklardan bir tanesini de ben kurtarayım demiyor.

★★★

Bir zamanlar "yaratılanı severiz yaratandan ötürü" diyerek övünen bir toplumun, bugün canlıları sadece mülk, eşya ya da rahatsızlık kaynağı olarak görmesi, ne yazık ki utanç verici bir durumdur.

Artık bazı insanlar, bir sokak köpeğinin gölgede uyumasına bile tahammül edemiyor. Sokakta yaşayan hayvanlar tehdit olarak görülüp toplatılıyor, sürgün ediliyor, zehirleniyor. Belediyeler sessizce itlaf politikalarını uygularken, vicdan sahibi insanlar hayvanları korumaya çalıştıkları için yargılanıyor.

Barınaklar ölüm kampına dönüşmüş durumda. Ne veteriner var, ne ilaç, ne de merhamet. Hayvanlara eziyet edenlerin çoğu cezasız kalıyor. Türkiye'de insanlar artık bir hayvanın tekmelenmesine, işkence edilmesine ya da öldürülmesine şaşırmıyor.