Banyo, dünyanın en küçük ama en samimi sahnesidir. Yargısız bir bölgedir. Ayrıca, banyoda bir anda sesimiz güzelleşir. Aslında bilimsel bir cevabı var: akustik. Banyo fayanslarla kaplı olduğu için ses dalgaları yankılanır, ses daha dolgun ve tok gelir ve kendi sesini beğenmeye başlarsın.
Psikolojik açıklaması ise daha ilginç. Banyo, beynin kendini sansürleme mekanizmasının devre dışı kaldığı nadir yerlerden biridir. Su sesi arka planda bir tür beyaz gürültü oluşturur, bu da dış dünyadan gelen dikkat dağıtıcı uyarıları bastırır. Yani dış dünya sessizleşince, iç sesin daha bir gür duyulmaya başlar.
Bir de işin duygusal tarafı var tabii... Banyo, insanın yalnız ama savunmasız olduğu tek yerdir. Üzerinde hiçbir maske, hiçbir rol yoktur. Aynada kendinle baş başasındır. Kendin gibi olabilir, içinden geldiği gibi davranabilirsin. Bu yalnız ve savunmasız ortamda ses çıkarmak hem varlığını duyurma hem de yalnızlığını dengeleme dürtüsüdür. Suyun sıcaklığı, gerginliği çözer. O sırada beyin doğal mutluluk kimyasalı endorfin salgılar. Kaslar gevşer, zihin sakinleşir, düşünceler berraklaşır. Belki de bu yüzden yıkanmak sadece temizlenmek değil, biraz da yeniden doğmaktır.
Aslında banyo şarkıcılığı, bastırılmış özgüvenin sahne almasıdır. Gün içinde başkalarının düşüncelerine göre hareket eden, sesini ölçüp biçen insan, orada özgür olur. Detone olma korkusu yoktur, yanlış nota kimsenin umurunda değildir. İnsan kendini beğenmediği kadar dürüst, beğendiği kadar cesur olur.
Banyo, aynı zamanda yaratıcı düşüncenin kaynağıdır. Birçok yazar, besteci, bilim insanı en yaratıcı fikirlerinin banyoda akıllarına geldiğini söyler. Çünkü bilinçaltı, özgürce dolaşmaya başladığından beyin o anda bir dikkat gevşemesi yaşar. Düşünceler arasında beklenmedik bağlantılar kurulur. Kısacası banyo, bir tür zihinsel meditasyon alanıdır. Düşünceler arınır, sadeleşir.
Banyoda şarkıcı kesilen insan, aslında kendisiyle konuşan insandır. "Duy beni" der, "buradayım" der. Belki de mesele sesimizin güzelliği değil, özgürlüğüdür. O yüzden insan banyoda şarkıcı kesilir; çünkü orada sonunda gerçekten kendi sesini duyar.
Osmanlı'da kahve yasaklandı mıKahve sabahlarımızın sessiz kahramanı, dost sohbetlerinin bahanesi... Fakat bir zamanlar Osmanlı'da kahve içmek öyle masum bir alışkanlık sayılmıyordu. Hatta bir dönem yasaktı. Evet, yanlış okumuyorsunuz! Kahve devlet düzenini tehdit eden içecek ilan edilmişti. Çünkü kahvehaneler sadece içecek değil, fikir üreten yerlerdi. İnsanlar bir araya gelip konuşuyor, tartışıyor, hatta zaman zaman yöneticileri eleştiriyordu. Yani bir fincan kahve, sadece uykuyu değil, düşünceyi de açıyordu.
16'ncı yüzyılın ortalarında Yemen'den İstanbul'a gelen kahve kısa sürede büyük bir tutkuyu ateşlemişti. Kahvehaneler açılmış, insanlar sabahları değil, geceleri bile kahve içmek için buluşur olmuştu. Ancak o masum görünen güzel kokulu içeceğin arkasında, baştaki yöneticileri rahatsız eden bambaşka bir şey ortaya çıkmıştı; fikir alışverişi. Kahve dumanının altında, imparatorluğun en büyük korkusu,

5