Bir milletin kaderini değiştiren gün

Bazı tarihler vardır, sadece takvim yaprağında durmaz. 29 Ekim 1923, işte o tarihlerden biridir. O gün, savaşın yorgun ama onurlu insanları, yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yeni bir devlet kurdu.

★★★

Cumhuriyet ilan edilmeden önce Türkiye, ya da o zamanki adıyla Osmanlı İmparatorluğu, yorgun, fakir ve çaresiz bir ülkeydi. Son döneminde halkın çoğu köylerde yaşıyordu ama topraklar birkaç zenginin elindeydi. Tarım öküz, saban, yağmur duası gibi ilkel yöntemlerle yapılıyordu. Ne gübre vardı ne makine. Ülkenin sanayisi neredeyse yoktu.

Kadınlar için hayat çok daha zordu. oğu doğum yaparken ölüyordu çünkü ne doktor ne hastane vardı. Mahkemede söz hakkı yoktu, mirastan pay alamazdı. Oy kullanmak bir yana, kendi hayatına bile karar veremezdi.

Ülke genelinde okuryazarlık oranı yüzde 10'un altındaydı. Kadınlarda bu oran yüzde 1 bile değildi. Okullar yetersizdi, çoğu köyde hiç yoktu.

Şehirlerde durum biraz farklıydı ama orada da çoğunluk yoksuldu. Ulaşım zor, haberleşme neredeyse imkansızdı. Tren hattı sayılıydı, köyler birbirinden kopuktu. İnsanlar kendi köyünün dışına hiç çıkmadan bir ömür tüketiyordu.

★★★

Sonra 29 Ekim 1923 geldi. Bu millet ilk kez kendi geleceğine kendisi karar verdi. Bu bir günde olmadı elbette ama Cumhuriyet, o dönüşümün başlangıç fişeğiydi. Kadınlara insan olma hakkı tanındı, erkeklerle eşit sayıldılar. Ayrıca kadınlara seçme ve seçilme hakkı, İngiltere, Fransa ve İsviçre'den bile önce Türkiye'de verildi.

Eğitim tek elde toplandı, medreselerin yerini laik okullar aldı. "Bir harf devrimiyle ne değişir ki" diyenler, birkaç yıl içinde milyonlarca insanın okur yazar olduğunu gördü. Köy Enstitüleri kuruldu, çocuklar yalnızca okuma yazma değil, üretmeyi ve düşünmeyi de öğrenmeye başladı.

Takvim, ölçü, hukuk, dil değiştirildi. Her biri, zihinlerdeki zincirlerin bir halkasını kopardı ve bu ulusun kaderi değişti.

★★★

Bu nedenle bizim için Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değildir. Cumhuriyet, halkın iradesinin saraylardan çıkıp meydanlara yerleşmesidir. Kadının, erkeğin, yoksulun, köylünün, gencin, çocuğun eşit sayıldığı bir düzendir. Cumhuriyet, geçmişin gölgesinde değil, geleceğin ışığında yürüyebilmenin adıdır.

Cumhuriyet, kadınların okula gitme hakkıdır, köylünün toprağına sahip çıkmasıdır, işçinin emeğini savunmasıdır. Cumhuriyet, bir çocuğun "ben büyüyünce doktor olacağım" diyebilme şansıdır. Yani Cumhuriyet, sadece geçmişin zaferi değil, her yeni neslin yeniden kazanması gereken emanettir.

Bu nedenle 29 Ekim'de sevinmek yetmez, geçmişi hatırlamak gerekir. Bu bayram, sadece kutlamak için değil, geleceğe sahip çıkmak içindir.

Ne mutlu bu güzel güne sahip çıkanlara.
Ne mutlu, Cumhuriyet'indeğerini bilenlere.
Ve en önemlisi... Ne mutlu Türk'üm diyene!

Cadılar Bayramı neden bu kadar tartışılıyor

Cadılar Bayramı, her yıl 31 Ekim'de özellikle Batı ülkelerinde kutlanan köklü bir gelenek. Bugünkü eğlenceli haliyle bir kostüm ve şeker toplama etkinliği gibi görünse de