Şiddet... Kılıktan kılığa giren bir oyuncu

Şiddet artık her yerde. Ve her an... Adam hastane bahçesinde karısını öldürüp intihar ediyor, bir başkası hem kız arkadaşını hem takıntılı olduğu bir diğer genç kızı surlarda öldürüp intihar ediyor, bir başkası belediye otobüsünün içine dalıp bir adamı bıçaklıyor öldürüyor. 8 yaşındaki Narin cinayeti bir köyü suspus hale getiriyor; Van'da Rojin'in akıbeti hâlâ meçhul. "Oyun oynarken gürültü yaptığı" gerekçesiyle mahalle manavı tarafından vurularak öldürülen 10 yaşındaki çocuk. İstediği şarkıyı çalmadığı için katledilen müzisyenler. Tekirdağ'da 2 yaşındaki Sıla bebeğe yapılanları yazamıyorum bile.

Yeter! diye haykırıyoruz ama sürüyor. Sürecek belli ki.

Şiddet türlü türlü. Aile içi şiddet, okulda şiddet, akran zorbalığı, sosyal medya şiddeti flört şiddeti, sağlıkta şiddet... Toplumun kılcal damarlarına sızmış.

Peki neden Neler oluyor bize

Hemen hemen hepsinde mafyanın, şiddetin ön plana çıkarıldığı televizyon dizilerinin payı vardır bir biçimde. Ve tabii 22 yıldır siyasetini öfke ve kutuplaşma, kendinden olmayanı ötekileştirme üzerine inşa eden Recep Tayyip Erdoğan'ın yarattığı toplumsal değerler erozyonunun payını da unutmayalım.

Hukukta ceza mekanizmalarının işlerliği, genel aflar, "cezasızlık algısı". Bu ve benzeri yapısal sorunlar da tabii şiddeti besleyen unsurlar. Ama sadece bunlar olamaz. Dahası da var.

Peki bakalım bilim şiddet için ne diyor Şiddet boyut değiştiriyor olabilir mi

Byung-Chul Han Şiddetin Topolojisi isimli kitabı, şiddet olgusunu çeşitli açılardan irdeliyor olması açısından önemli. Han, "geç modernite" veya "başarı ve performansa odaklı toplum" diye nitelendiği günümüz (Batı) toplumunda şiddetin zorunlu bir dönüşüme tabi olduğunun altını çiziyor. Yoksulluk, yaşama kalitesinin düşmesi, değerlerin önemini yitirmesi, göçler, yaşama alanlarının daralması, güvensizlik ve korku, umutsuzluk, umarsızlık, kitleleşme ve terör doğrudan dolaylı hep şiddet doğuran etmenler. Tanıdık değil mi