Kadın sorunu yok, erkek sorunu var

Kadın sorunu yok, erkek sorunu var toplumun.

Erkeklerin kadını eşit olarak görememe, görmek istememe gibi bir sorunu;

Erkeklerin fiziksel güçlerini kadına karşı bir üstünlük olarak kullanma sorunu;

Erkeklerin kendi namus meselelerini hayatlarındaki kadınlara indirgeme sorunu;

Kadın sorunu yok, erkek sorunu var bu toplumun.

Sorun erkeklerin kafasında, erkeklerin yetiştirilme tarzında. Erkeklerin daha çok küçük yaşlardan başlayarak büyürken aile, okul, mahalle, komşu, çevre, arkadaş edindiği öğretilerde. Aslında erkek olmak da hiç kolay değil. Hele hele kimi çevrelerde. Toplumsal normlar, din belirleyicidir; sınırları fazla esnetilemez. Kadının namusu, cinsel davranışlarında ahlaki kurallara bağlılık anlamını taşırken erkeğin namusu, yaşamındaki kadınların bedenlerini, davranışlarını ve cinselliklerini kontrol etme becerisiyle belirlenir.

Erkek olmanın raconu vardır. O çevreye ait olabilmenin koşulu vardır, hele kapalı bir toplumda isen küçük bir taşra kenti ya da büyük kentin varoşlarından birinde isen.

Biri çıkar daima. Maço babasının küçültülmüş halidir, gücünü göstermeyi sever, ses tonu, konuşma şekli, savurduğu tehditler ile. Etrafında kendi küçük topluluğunu oluşturur. İnsan gücü, güçlüyü sever, bir yandan da çekinir. İlkokullarda bile vardır o minik çetecikler. Farklı olanın, sessiz olanın daha da üzerine giderek sindirmeye çalışan. Ya katılırsın ya dışlanırsın. Akran zorbalığı denir adına. Böyle büyür erkek çocuk. Adam olur. Ergenlik, gençlik derken her katmanda öğrenilmişliğin kıskacı sarar erkekleri.

Böyle erkeklerin kadına bakışını değiştirmek zordur. Cinsiyet eşitliğinin temel bir insan hakkı olduğunu, cinsiyet eşitliğinin birlikte adalet, barış ve refah içinde yaşayabilmek için şart olduğunu anlatmak.

Bir 8 Mart daha. Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Her alanda haklarını arayan kadınların günü, eşit işe eşit ücret isteyen, cam tavanlara itiraz eden kadınların günü. Kadın haklarına sahip çıkmanın sadece kadınların değil, erkeklerin de meselesi olduğunu anlatmanın günü. Çünkü konu sadece şiddet ya da kadının ezilmişliği değil. Konu toplumsal yaşam içinde kadının konumu. 2024 yılı Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi örneğin. 146 ülkedeki cinsiyet eşitsizliği "ekonomik katılım ve fırsatlar", "eğitime erişim", "sağlık ve hayatta kalma" ve "siyasi güçlenme" gibi başlıklarla ölçen rapora göre Türkiye 129. sırada. Dünya Sağlık Örgütü'nün verileri çarpıcı. 15 ila 49 yaş arasındaki kız çocukların ve kadınların neredeyse üçte biri yakın bir partnerden fiziksel ya da cinsel şiddet görüyor, her 7 çocuktan biri aile içi şiddet ile yaşıyor.

Şu gezegenin yarısı kadın. Ne fazla ne eksik. 21. yüzyılın beşte birini tamamladık. Teknoloji, yapay zekâ, tıp, uzaya keşif araçları gönderme. Hepsinde insanlık büyük adımlar attı ve hepsinin de keşfinde, üretiminde, uygulanmasında kadınlar var. Kadınlar ülke de yönetiyor, büyük şirketleri de. Örnekler çok. Ama aynı zamanda kadınlar öldürülüyor, şiddet görüyor, aşağılanıyor. Pazar ekonomisinin kadına biçtiği rol da ağırlıklı olarak "tüketici" ve yine kadın, bedeni üzerinden "meta" oluyor. Sistem baştan yanlış.