Bu ülkenin en derin yarası: Hukuk
Gazetecilik birilerinin yayımlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.
George Orwell
Bu ülkenin en derin yarası hukuk. Daha doğrusu hukuksuzluk. İktidarın güdümüne aldığı yargıyı kendisine muhalefet edenlere, üstünü örtmeye çalıştığı konuları deşenlere, gerçekleri söyleyenlere karşı sopa olarak kullanmak... Yargıyı kullanarak gündem değiştirmek. Yargıyı korku ve baskı aracı olarak kullanmak.
Bu yara derinleştikçe kangrene dönüştükçe toplum daha da kutuplaşıyor. Alışıyor, normalleştiriyor, duyarsızlaşıyor.
"Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu, kurumların nüfusu sömürdüğü toplumlar neden iyiye doğru bir gelişim veya değişim yaratmaz" konulu çalışmasıyla 2024 Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanan Profesör Daron Acemoğlu'nun saptamaları ne kadar doğru. İlerleyemiyoruz, kalkınamıyoruz, rekabet gücümüzü artıramıyoruz; ülkenin gerçek sorunlarına odaklanamıyoruz.
Son 10 günde yaşananları sıralayalım: Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın "cumhurbaşkanına hakaretten" gözaltına alınması... Yetmedi buna "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçunu da eklediler.
Menajer Ayşe Barım'ın tekelleşme suçlaması ile gözaltına alınması... Yetmedi Gezi olaylarını temcit pilavı gibi ısıtıp önüne koydular.
"Hükümeti ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs" suçlamasıyla tutukladılar. Yetmedi ajansındaki sanatçıları tanık diye dinlediler; ifadeleri hoşlarına gitmeyince "yalancı tanıklıktan" soruşturma açtılar.
Son yaşanan gazetecilik üzerine. Gazetecilik ilkeleri gereği habere konu olan özne kişiyi bulup birinci ağızdan ona soru yönettikleri için. Halkı bilgilendirmek amacıyla televizyon kanalında yayımladıkları için. Barış Pehlivan, Serhan Asker, Seda Selek, Kürşad Oğuz, Suat Toktaş.
Tanıdık değil mi Her zamanki gibi. Kişi, olay, mekân değişiyor ama her daim topun ağzına giren gazeteci oluyor. Ergenekon, Balyoz, MİT. Öte yandan yandaş medya onca "hedef göstermeler" ile "yalan haberler"e karşın dokunulmazlık kalkanı altında.
Siyasetin sopası ise gazeteciye iniyor. Çarşamba günü Çağlayan Adliyesi'ndeydik. Gazeteci dostlarımızın dosyası basın savcılığında değil terör savcılığında görüldü. Neden Kaçma şüphesi olmadığı, davet ile ifade vermeye gelecekleri aşikâr iken neden bir gün önce apar topar götürüldüler Bu soruların basit yanıtları zaten asıl meselenin "gözaltı değil gözdağı" olduğunu doğruluyor. Peki sınırı nereye kadar bu işin