AKP'nin elinde 2 torba: Biri Gezi, diğeri 'terör'

Artık şaşırma lüksümüz de kalmadı. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir misali.

AKP iktidarının son aylarda fütursuzca indirdiği darbeler nihai hedefe ulaştı: İstanbul'un hem de 1 değil 3 kere art arda seçilmiş belediye başkanı, Türkiye'nin müstakbel cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu "suç örgütü lideri" suçlaması ile gözaltına alındı. Tutuklanma gerekçeleri arasında yolsuzluk, suç örgütü oluşturma ve PKK ile işbirliği gibi iddialar yer alıyor.

AKP'nin elinde 2 torba: Biri Gezi, diğeri terör. Canı istediğinde, kafası attığında ya da köşeye sıkıştığında açıyor torbaları, dolduruyor içini. TÜSİAD başkanları, gazeteciler, akademisyenler, siyasetçiler, yerel yöneticiler, sanatçılar... Diğer elindeki RTÜK sopasıyla da medyanın tepesinde: "Ayağınızı denk alın ha, hoşuma gitmeyen görüş ve yorumlara en üst sınırdan cezayı keserim."

O zaman soru şu: Nereye kadar

Ya da şöyle soralım: İmamoğlu'na yapılanlar bardağı taşıran son damla mı

Önümüzde duran kocaman bir gerçek var: Devleti idare edenler, eğer anayasaya uymazlarsa "halkın direnme hakkı" doğar.

Aslında bunun ilk örneğini İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesini protesto eden, üstelik kendi üniversite yönetiminden hesap soran, polis barikatını tüm engellemelere karşın aşarak Saraçhane'ye yürüyen İstanbul Üniversitesi öğrencileri verdi: Kocaman bir bravo onlara.

Açıklamaları: "...İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu, bilimin ve akademinin tarafsızlığını korumak yerine, alınan kararlarla üniversitemizin kurumsal itibarını zedelemiştir. Yönetim kurulu ellerinde bulunan yetkileri her türlü etik değeri hiçe sayarak iktidarın çıkarları için kullanmaktadır. Akademik kurumların, bilim üretmek yerine belirli siyasal süreçlerin bir parçası haline getirilmesi, üniversiteleri antidemokratik kurumlar haline getirmekte, yüksek öğrenimin altını boşaltmaktadır..."

Unutulmaması gereken bir gerçek var: İmamoğlu'nun maruz kaldığı baskılar, onun siyasetteki etkisini azaltmak yerine, tam tersine artırıyor. Türkiye'nin dört bir yanında düzenlenen protestolar, halkın bu süreci sadece bir kişiye değil, doğrudan demokrasinin kendisine yönelik bir saldırı olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

Yapılması gereken de "halkın direnme hakkının ne şekilde örgütleneceğinin saptanması". Çünkü tek başına kurtuluş yok.

Adil yargıyı, demokratik ilkeleri, hukukun üstünlüğünü, akademik özgürlükleri savunan kişi ve kurumlar, otoriter yönetimler için en büyük tehdit. Bu yüzden susturmaya çalışıyorlar.